Olaylar Ve Görüşler

Dil bilinci önemlidir

19 Şubat 2019 Salı

Anadilde bir ulusun kültürü yansır: Anadil kültürün yuvasıdır. Bu yuvada kendini yeterince yetiştirmeyen kişi, toplumun ve daha ötede insanlığın değerlerine ulaşamaz. Anadilinin anlamını yeterince kavramamış kimselerin kültür planında, bilimde, felsefede, sanatta etkin ve verimli çabalar ortaya koymaları, kalıcı ürünler vermeleri olası değildir.

Birçok kişi dil konusunda uzman geçinir. Bunların başında dile emek harcamamış kimseler vardır. Onlar sık sık dilimizin bozulduğunu söylerler ama bu bozulmanın nasıl bir şey olduğunu açıklamazlar. Dil bozuluyor ya da dil elden gidiyor diye yakınanların çoğu dili kötü kullanır. Onların dili kötü kullanmaları dile zarar vermez. Dil sürekli gelişen bir yapıdır ve temel özelliklerini koruyarak gelişir. Bu sözde dil uzmanları dili korumak için kurallar koymak ve yasaklar getirmek gerektiğine inanırlar. Onlar okullarda edindikleri tartışma götürür bilgilerin ve nedense hiç eskimeyen yazım kılavuzlarının verdiği güvenceyle dili düzeltmeye kalkarlar. Koymak istedikleri ya da savundukları kurallar genelde dilin mantığına aykırıdır. Bütün bu çabalar dile iyilik de kötülük de getirmez: Dil bildiğini okur.
Dil toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerine göre oluşur, sürekli dönüşen yaşam koşullarına göre kendini her an yeniden kurar. Bir başka deyişle dili sürekli olarak halkın kendisi yaratır. Dili yaratanlar simitçiler, börekçiler, ayakkabıcılar, eskiciler, nineler, dedeler, çocuklardır. Bunlar genelde dilin ne olup ne olmadığını düşünme gereği duymayan kimselerdir. Toplumsal ve iktisadi dönüşümlere uygun olarak dilde ortaya çıkan yeniliklerde büyük payları olduğunu düşünmezler. Onların yaratıcılıkları gündelik yaşamın gereklerinden kaynaklanır. Anadilin güzellikleri, özellikle o güzelliklerin pırıl pırıl yansıdığı deyimler, söyleyişler, eğretilemeler ve daha birçok şey, halkın eşsiz zekâsının ürünüdür. Anadilde bir ulusun kültürü yansır: Anadil kültürün yuvasıdır. Bu yuvada kendini yeterince yetiştirmeyen kişi, toplumun ve daha ötede insanlığın değerlerine ulaşamaz. Anadilinin anlamını yeterince kavramamış kimselerin kültür planında, bilimde, felsefede, sanatta etkin ve verimli çabalar ortaya koymaları, kalıcı ürünler vermeleri olası değildir.

Halkın yarattığı dil
Evet, dili tabandaki insan yaratır. Halkın yarattığı dil bir yanıyla bir hammaddedir. Bu hammaddeyi üst düzey kültür adamları işlerler inceltilirler ve geliştirirler. Tabanda dilin ve kültürün temelini kuran insanlar varsa tavanda da bu dili ve kültürü yetkinleştirecek bilgeler olacaktır. Tabanda kendiliğinden ve tavanda özenle yaratılmakta olan dili toplumun dil konusunda duyarlı görünen ama dil bilinci taşımayan belli bir kesimi kötü kullanır. Dili kötü kullananların başında kendilerini dil uzmanı sananlar vardır. Birilerinin kötü kullanması dile zarar vermez, ona belli koşullarda yeni anlatım olanakları bile katabilir. Kısacası dili bozmaya kimsenin gücü yetmez.
Batı’da ulusların ortaya çıkması ve ulusal dillerin gelişmesi genelde XVII. yüzyılı önceleyen birkaç yüzyılda oldu. XVII. yüzyılda artık uluslar ve ulusal diller vardı. Bizde bu dönüşüm üç yüzyıl sonra yani XX. yüzyılda gerçekleşti. Ulusal diller gelişirken çok karmaşık görünümler ortaya koydular. Dili zapturapt altına almak gerekmez miydi? Dilin denetlenmesinden yana olanlar dilden sorumlu yarı resmi kurumlar tasarladılar ve bazen de kurdular. Örneğin Fransa’da ulusal dil çeşitli lehçelerin bir araya gelmesiyle oluşuyor ve içinden çıkılmaz görünen bir yapı gösteriyordu. Dilin oturması için üst düzeyde çaba gösterenlerin başında saray şairi Malherbe vardır. Fransız dilinin ona ve benzerlerine çok şey borçlu olduğu bilinir. Ancak devlet bu işe el atmakta gecikmedi. Dilin doğal yoldan kendini arındırmasını beklemektense tepeden inme kararlarla dili düzenlemek daha doğru olacaktı. Kardinal Richelieu’nün buyruğuyla 1635’te kurulan Fransız Akademisi dili arındırıyorum derken dondurdu. Devlet gölge etmeseydi belki Fransız dili daha erken ve daha sağlıklı gelişecekti.

Dilci oyunu oynamak
Sorun alaylı dilcilerin sandığı gibi hangi harfleri büyük yazalım ya da nereye virgül koyalım ya da iki nokta ayıp oluyor onun yerine noktalı virgül kullanalım sorunu değildir. Öncelikle dili eğilip bükülür ve üstünde gönül rahatlığıyla oynanabilir bir madde gibi görme rahatlığını bırakmak gerekir. Öncelikle dili sevmek ve dilin tadına varmak gerekir. Dil bilincine ulaşmadan dilci oyunu oynamak insanı gülünç eder. Halk her koşulda dilini yeniden yaratıyor. Halkın yaratıcı gücü tükenmeden dilde dönüşümler bitmez. Yaşam geliştikçe dil de gelişir. Bu arada kimilerinin sandığı gibi dil yaşamı dönüştürecek bir alet değildir. Dilin önemini o kadar da abartmayalım. Dil düşünceden ötürü vardır, düşüncenin dilden ötürü var olduğunu söyleyemeyiz. Dili yaratan bilinçtir, bilinci yaratan dil değildir. Yaşam dilde yansır, dil yaşamı dönüştürmez, ancak bu dönüşüme açıklıklar getirebilir. Sanatta olduğu gibi dilde de kuralcılık yaratıcılığı öldürür.

AFŞAR TİMUÇİN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları