Paranoya...

12 Mart 2010 Cuma

DÜZ YAZI

ORHAN BİRGİT

Paranoya...

 

Silahlı Kuvvetlere ait mühimmatı, Özel Kuvvetler Komutanlığına teslim etmek için Muğladan Ankaraya götüren 06 BJ 9915 plakalı kamyon olayının bir kısım medyamıza yansıtılma biçimi, üç yıldır içinde bulunduğumuz darbe paranoyasının en son versiyonu olmalıdır.

Önceki gün Ankara Emniyetine gelen bir elektronik postayla, 06 BJ 9915 plakalı sivil kamyonda kirli silahların taşındığı, bu silahların 21 Marttaki Nevruz gösterileri sırasında Doğu ve Güneydoğu illerinde kullanılmak için Seferberlik Bölge Başkanlığına götürülmekte olduğu bildiriliyor.

Emniyetin durumu savcılığa yansıtması da kamyonun önünü Gölbaşı dolaylarında keserek arama yapması da doğal bir görevdir.

O arama sırasında kamyon şoförünün yanında bulunan iki kişiden birisinin astsubay başçavuş, ötekisinin de onbaşı olduklarını söyleyerek kimliklerinin yanı sıra ellerindeki sevk belgesini gösterip taşınan mühimmatın TSKye ait olduklarını göstermelerine karşın; inandırıcı olamadıkları, savcı Mustafa Bilgili tarafından şoför ile birlikte görevli askerlerin de gözaltına alınarak Terörle Mücadele Birimine götürülmeleriyle olay ortaya çıkıyor.

Başkentimizin nasıl heyecanlı bir gece geçirdiğini, önceki akşam gece yarısından dün sabahın ilk saatlerine sarkan TV yayınlarıyla izledik. Başlarında devlet televizyonu, yani TRT olmak üzere haber kanallarımızın ne yazık ki çoğu, son dakikauyarılı altyazılarla birlikte yeni bir Ergenekonun ya da ikinci Balyoz operasyonunun ön senaryosunu yazdıklarını gösteriyorlardı.

TRT balonunun dayanağı \t\temniyetmiş!

Özellikle devlet televizyonunun, Ankara Emniyetini kaynak göstererek taşınan 900 el bombasının seri numaralarının kazınmış olduklarını duyurmakta sakınca görmemesi, gecenin heyecanını arttırmak için yeterli bir nedendi.

Beşinci kol gibi...

Bir kanaldan ötekine geçerken çocukluk yıllarıma döndüm ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler Almanyasının ünlü beşinci kol çalışmalarını anımsadım.

Saldırgan Nazi orduları, bir ülkeyi daha Büyük Almanyanın sınırları içine almadan önce, o ülkedeki direnme güçlerinin yanı sıra halkın da kendi savunma güçlerine inançlarını kırmak amacıyla olmadık senaryolar üretmeyi savaşın birincil taktiği olarak kullanma alışkanlığını bir görev haline getirmişlerdi.

Tıpkı Muğladan gelen kamyon dolusu bombanın 21 Mart Nevruz Bayramını, kendi geleneklerine göre kutlamaya hazırlanan insanlarımızın özellikle Doğu ve Güneydoğuda oturanlarının üstüne, gizli ellerle bomba yağdırılacağı duyumunu bugünden yaymaya başlayan kara maskeliler gibi...

Muğladan başkente taşınan silahların, aranılan her türlü kayıtlara uygun olduğunun, TSKnin ulaştırma işlerini Hazinenin en az giderle karşılaması amacıyla ve açık eksiltmeye dayanan ihale yolu ile yapmasının öteden beri başvurulan bir yöntem olduğunun öğrenilmesi, dahası yol boyundaki Denizli ve Afyon il jandarma komutanlıklarına da 12 kamyonluk bir konvoyun görev yaptığının bildirildiğinin anlaşılması için savcı ve polislerin beş saat çalışmaları gerekmiş.

Dün bir haber kanalında görüşlerini açıklayan emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, cumhuriyet savcısının, kamyonda bulunan astsubay ile onbaşının ellerindeki resmi görev sevk yazılarını gördükten sonra, hele Muğla İl Jandarma Komutanlığının uyarı telefonlarını da öğrenince, olayı uzatmadan açığa çıkartmış olması gerekeceğini savunuyordu.

Aynı zamanda, Başbakan Yardımcısı Arınça suikast duyumu üzerine başlatılan ve Genelkurmayın kozmik odasına kadar uzanan o ucu hâlâ kapanmamış soruşturmaya da el koyduğu için adı dün bir gazetemizde Çukurambar Savcısı olarak yazılmış olan Mustafa Bilgilinin aralıksız beş saat süren bir inceleme yapmasının nedeni, üç yıldır içine girdiğimiz darbe senaryoları labirentlerinden nasıl kurtulacağımızın yanıtını hep birlikte bulmamıza bağlı olmalıdır.

Silivri, Erzincan, Erzurum soruşturmalarının, bir savcının ötekisine karşı takındığı düşmanca tavırların, bizi nasıl bir paranoya içine soktuğunu görmek için hafta başında ABden Sorumlu Devlet Bakanlığına atandığı gün, eşinin yaşadığıendişeyi anlatan Egemen Bağışın, 8 Mart günkü Hürriyette Zeynel Lüleye söylediklerini okumak yeterli değil mi? Uçaktayken bana ulaşamayanlar kutlamak için art arda evi arayınca eşim önce de gayri demokratik bir gelişme mi oldu diye endişelenmiş. Bu da nasıl bir ortamda ve zamanda göreve geldiğimizi göstermesi açısından oldukça anlamlı.”

12 Mart 1971 darbesinin üstünden günü gününe 39 yıl geçti. AB ile başmüzakerecinin sayın eşi bile, ABDnin de ABnin de Türkiyede bundan önce birkaç kez tezgâhladıkları türden darbe yapılmasını artık istemediklerini, öğrenebilmiş değil.

Başta Başbakan olmak üzere hükümet üyelerinin koruma timlerinin sayıları her gün çoğaltılıyor. O cenahta hüküm süren evham, polisi ve giderek savcıları da kapsama alanı içine aldığı için, TSK üzerindeki kuşku bulutları sürdürülüyor.

Vehimden bir an önce kurtulmak için, önceki gece başkenti saran baskın paranoyasının düğmesine Nevruz Bayramı için toplanacakların üstüne atılacak bombalar taşınıyor duyumunu yapan kişinin kimliğini polis mutlaka ortaya çıkartmalı, olayı soruşturması gazetecilik olanakları içinde olduğu halde soruşturmadan çarpıtan devlet televizyonunun haber müdürü de hizaya getirilmelidir.

 

Sevgili Turhan için

Ali Ulvi, Nehar Tüblek ve Semih Balcıoğlunun ardından dün de aziz dostum, arkadaşım Turhan Selçuku yitirdik. Cumhuriyet döneminin ikinci kuşağı olan Turhan da, kendisinden önce kaybettiğimiz öteki çizer arkadaşları gibi ününü dış dünyaya taşıma ustalığına erişmiş büyük ustalardandı.

Hürriyet ve Aydın Doğan vakıflarını yönetirken düzenlediğim Uluslararası Karikatür Yarışmalarında Seçiciler Kurulu üyesi olarak bulunan ya da derece alan meslektaşları ile buluşmalarında gördüğü ilgi Abdülcanbazın babasının o çevredeki önemini ortaya koyuyordu.

Eşine, kızına, kardeşlerine ve sevenlerine başsağlığının yanı sıra direnme gücü dilerim.

Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları