Tezkere ve Sykes- Picot’nun Sonu…

04 Ekim 2014 Cumartesi

Çevrenizde kaç kişi Sykes-Picot’yu biliyor?
Sokaktaki vatandaşa sorun; Osmanlı’nın Ortadoğu eyaletlerini I. Dünya Savaşı sırasında taksim eden bu anlaşmadan kaç kişi haberdardır?
Büyük savaşın tam bu yaz yüzüncü yılı anılırken, İngiliz ve Fransız diplomatları tarafından yüz yıl önce bölge ülkelerinin sınırlarını çizen bu anlaşma da iflas etti.
Haziran sonunda, “Birinci Dünya Savaşı”nın yüzüncü yıl etkinlikleri tetiklenirken… IŞİD adını büyük bir iddiayla “İD-İslam Devleti”ne çevirdi ve sürpriz bir hamleyle “hilafet” ilan etti.
Bunları yaparken Suriye, Irak sınırlarını kaldırdığı için, -başarılı propaganda makinesiyle- “Sykes Picot’nun sonunun geldiğini” deklare etti…
Örgütün üst düzey lider kadroları için “Sykes Picot’nun sonunu” not etmek şaşırtıcı olmayabilir…
Ama çöl ortasında IŞİD militanlarının, Berlin Duvarı’nı yıkan kitlelerin coşkusuyla; “Allahuekber! Sykes Picot’nun sonu!” diye tezahürat yapması; “Bu anlaşma varken sınırlardan pasaportsuz geçemiyorduk. Yakınlarımızı göremiyorduk. Şimdi sınırın iki yanı da bizim!” diye konuşması inanılmaz…
Hem göz önünde yüz yıllık tarihin çatır çatır yıkıldığını somut biçimde ortaya koyması bağlamında…
Hem “Sykes Picot analizlerinin”, kelle kesen militanlar düzeyine inmesi açısından çok çarpıcı ve de ilginç…

Parmaklıkta kelle teşhiri
Bu sahneleri, IŞİD tezkeresinin TBMM’den geçtiği saatlerde İtalyan SkyTG24 kanalında gösterilen bir belgeselde izledim.
Belgesel, bir Batılı gazeteci tarafından, Amerikan tarzı “embedded” tekniği ile çekilmiş.
Söz edilen gazeteci belgeseli, “halifeliğin” iletişim ekibi refakatinde gerçekleştirmiş.
“Embedded”le bu kastediliyor...
Bu nedenle vahşice insan kesme sahnelerini doğrudan görmüyoruz.
Vahşetin yalnız sonuçlarına tanık oluyoruz.
Kaldırımlarda demir parmaklıklar ucunda yol boyu “ibret olsun” diye sergilenen kelleler ve de altlarında asfalta bırakılmış kafasız gövdeler örneğin…
Bunlar; İD’e katılmayı reddeden insanlara aitmiş…
Kentin en kalabalık noktasında çarmıha gerilmiş bir adam…
O da “adam öldürmüş”müş…

‘Şeriat silah zoruyla olur!’
Bir IŞİD militanı, “Bunların şeriat icabı yapılan şeyler olduğunu” anlatıyor.
Bir yandan Kalaşnikof’unu okşarken bir yandan “Şeriatı ancak bu şekilde silah zoruyla getirebiliriz!” diyor.
“Halifeliğin” başkenti olan Rakka kentindeyiz.
Urfa’nın Akçakale ilçesinden yaklaşık 3 saat uzaklıkta bir yer burası…
Yollarda kadının sade “adı” değil… cismi de yok edilmiş!
Rakka’da yalnız bir insan cinsi bulunuyor; o da “erkek”...
Kentin tüm alanları 7’den 70’e erkeklerin işgaline uğramış.
Hepsi kameralar önünde “Halifeliğe ne kadar sadık olduklarını” anlatıyor.
Bu arada minik çocukların, “cihat” adına nasıl toplanıp devşirildikleri aktarılıyor.

Batılı her şey ‘günah’
Belgesel boyunca yalnız bir kez -tabii sımsıkı peçeli ve karaçarşaflı- bir kadın görüyoruz.
O da kocasıyla yürürken “iffet polisi” tarafından durduruluyor.
Devriye “polisler”, kadını değil “koca”yı muhatap alıyor.
Adama önce yanındaki kadınla evli olup olmadığı soruluyor.
Ardından karısının çarşafı altındaki giysisinin (misal “pantolon”) aşırı belli olduğu; bunun bir daha tekrarlanmaması ihtarı yapılıyor.
Derken yol boyu derken devriyeler dükkânlarda alkol kontrolü yapıyorlar.
“Resimli bir poster”i olan bir dükkân sahibi, Batı icadı “poster”ini kaldırması için uyarılıyor.
Bir Müslüman sokağında resimli afişe yer olmadığı belirtiliyor.
Cep telefonları dışında Batı icadı her şey, kafadan otomatik olarak zaten “kâfirlik alameti/günah” sayılıyor.

Türkiye’ye tehdit
“Halifeliğin başkenti” Rakka’da “günlük yaşam”, Taliban Afganistanı’ndan özetle geri gitmiş durumda.
Sky’da izlediğim belgeselin başarısı; Suriye’nin düne değin Batılılaşmış kentlerinden sayılan Rakka’nın hızla tepetaklak Taliban Afganistanı’nın gerisine nasıl savrulabildiğini göstermesinde…
“Sykes-Picot” yıkıldığında; bölge, yüz yıl öncesine değil, ta İsa çağının “çarmıh pratiklerine” dönüyor…
Ortadoğu’da modernlik sadece cila…
Cila döküldüğünde… yüzyıllar hiç geçmemiş gibi oluyor.
Belgeselin son bölümünde, Rakka’nın içinden geçen Fırat üzerinde çoluk-çocuk serinleyen militanları izliyoruz.
Türk tarafında Atatürk Barajı’nın suları kapatılmış.
IŞİD’ciler buna içerlemiş.
“Türkiye barajı açmazsa, başkent Istanbul’a gidip baraj sularını oradan biz açarız!” diyorlar.
Türk hükümetini bu meyanda “mürted” ilan eden IŞİD’ciler; Rakka’dan tüm Ortadoğu’ya yaymayı düşledikleri “halifeliğe” İstanbul’u da dahil etmek sevdasında olduklarını böylece açıkça beyan ediyorlar.
Sınırı geçtiği anda Türk askerinin karşısında bulacağı büyük bataklık işte bu.
Başbakan’ın, “Yüz yıllık sınırlar değişirken büyük devlet seyirci kalmaz” dediği; “büyük devlet” güvencesiyle içine daldığımız uçsuz bucaksız karanlık bu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları