Olaylar Ve Görüşler

Devrim yasaları ve öğretim birliği...

04 Mart 2019 Pazartesi

Siyasal iktidarın laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tescil edilmiştir. Dini siyasete alet ettiği de açıktır. Oysa kurucusu Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefini koymuştur: Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve geçmek. Buna ancak laik eğitimle ulaşılabilir. Bu nedenle siyasal iktidar Öğretim Birliği Yasası’nı uygulamak zorundadır.

Dün laik cumhuriyetin, 1923 aydınlanmasının temellerini atıldığı üç büyük devrim yasasının kabul edilişinin 95. yılıydı:
Halifelikle Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın kaldırılması ve Öğretim Birliği Yasası. Halifeliğin kaldırılmasıyla iktidar dinden kaynaklanan unsurlardan arındırılmıştır. Tüm İslam dünyasının lideri halife varken, laik eğitim verilebilir miydi? Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın kaldırılması ile, hukukun şeriata uygunluk denetimine son verilmiştir. Bu Bakanlık varken, ona bağlı medreseler kapatılabilir miydi? Böylece eğitimin yanı sıra yönetim ve hukukun da laik temellere oturtulması sağlanmıştır. Öğretim Birliği ile, üç kanallı eğitime son verilmiştir. Bu üç devrim yasası ile laikliğin önü açılmıştır. 3 Mart 1924, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve çağdaş hukuk devleti olmasında çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizde üç kanallı bir öğretim var: Mahalle mektepleri ve medreseler, Türk insanına kendi kültürlerini aşılayan yabancı azınlık ve “misyoner” okulları ve bugünkü çağdaş okulların çekirdeğini oluşturan “Tanzimat okulları” (bunların ilki, Galatasaray Lisesi, 1868). 1916’da en çok öğrenci sayısı olan yabancı okullar, yabancı toprağı sayılmakta, Osmanlı İmparatorluğu onlara dokunamamaktadır. Medreselerin, dini bilimleri bile vermekte yetersiz oldukları bilinmektedir. Tanzimat okullarının da sayısı son derece sınırlıdır. Örneğin 1923-1924’te tüm ülkede 23 lisede 1241 öğrenci öğrenim görmektedir.
Atatürk, 2 Şubat 1923’te İzmir’de öğretmen Hasan Âli Yücel’in “Gelecekteki irfan hayatımızda medreselerin yeri ne olacaktır?” sorusuna “Bir memleketin irfan yuvaları bir olmalıdır..” diyor. Aslında Atatürk, medreselerin kapatılmasına 28 Mart 1922’de Konya’da ziyaret ettiği medresede kendisinden, medrese öğrencilerinin askere alınmaması istendiğinde karar vermiştir. Soruya şu yanıtı vermiştir: “Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten daha mı değerlidir? Bu besili delikanlılarınızın askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim.”
Öğretim Birliği öncesi ilkokul programında okutulan “Arapça Konuşmanın Kuralları” adlı ders kitabının önsözü şöyle: Arapça tüm dillerin üstünde bir dil. Bunu toplum içindeki kaynaşmanın bir gereği olarak bütün çocuklarımıza öğreteceğiz. Ancak bu sayede uluslar, toplumlar, kabileler arasındaki ayrışmaları gideririz.” Türk ulusuna ulus olma bilinci böyle mi verilir? Cumhuriyetin ilanından az önce TBMM’de Tunalı Hilmi, nüfus sayımında kadınların da sayılmasını isteyince, büyük tepki ile karşılaşmış ve kürsüden indirilmiş.
İşte bu ortamda Saruhan mebusu Vasıf Çınar ve 57 arkadaşının Tevhidi- Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası- ÖBY) önerisi şu gerekçe ile TBMM’de kabul edilmiştir: “Bir ulus bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarına tümüyle aykırıdır.” Bu yasa ile tüm bilim ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Bugün öyle mi? Bir hafta sonra Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, bir genelge ile medreseleri kapatmıştır. Bugün medreseler ve mahalle mektepleri yeniden açılmış, 4-6 yaş çocuklarına Kuran öğretme ve namaz kılma ve kıldırma öğretilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi ile, imamlık ve hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için ayrı okullar açacaktır. Bugün imam-hatip okulları yalnız imam-hatip mi yetiştiriyor? Bu yasa anayasanın 174. maddesine göre korunacak devrim yasalarının ilkidir. Dolayısıyla anayasa hükmündedir. Bu yasa hükümleri, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz. Anayasa uygulanmıyor.

Eğitim bilimsel olmalı
ÖBY ile eğitimin ulusal, bilimsel, laik, karma ve uygulamalı olması hedeflenmiştir. Bunlar, Atatürk’ün eğitim ilkeleridir. Devrimin eğitim kurumları Köy Enstitülerinde bu hedeflere ulaşılmıştır.
Büyük Önder, ulusal eğitimden ne kastediyor? “...Efendiler! Yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle öğretim ve terbiye almaktadırlar. Ancak üzülerek söylüyorum, bütün bu milyonlarca insan şunun ya da bunun kölesi durumundadır. Aldıkları dini eğitim onlara bu kölelik zincirlerini kırabilecek insanlık değerlerini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi milli bir eğitim değildir.” Bugün eğitim ulusal mı? Eğitim bilimsel olmalıdır. Atatürk’te bilimsellik bir yaşam biçimidir. Bunu şöyle açıklıyor: “... Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir.” “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.” Bugün eğitim bilimsel mi? Eğitim laik olmalıdır. Bugün eğitimimiz laik mi? Eğitim karma mı? Örnekler çoğaltılabilir. Öğretim Birliği laik Cumhuriyetin yapı taşıdır, uygulanması vazgeçilmezdir.
Devletin din kurumlarına yakınlığı, iktidar gücünün dinsel görüşlerinin din kanalıyla topluma aktarılmasına olanak tanır. Böylece din siyasete alet edilmiş olur. Bugünün siyasal iktidarın laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tescil edilmiştir. Dini siyasete alet ettiği de açıktır. Ve duygu, düşünce ve dayanışma birliği sağlayarak özgür düşünceli, özgür anlayışlı, özgür vicdanlı bireyler yerine, “kindar-dindar” kuşaklar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Oysa kurucusu Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefini koymuştur: Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve geçmek. Buna ancak laik eğitimle ulaşılabilir. Bu nedenle ÖBY’yi uygulamak zorunludur.
Fransız yazar Emil Zola (1840- 1920) şöyle diyor: “İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaktır”.

Mahmut ÂDEM /Ankara Ü. Eğitim Bilimleri F. E. Öğretim Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları