Yunus Emre ile yücelirken

08 Ekim 2014 Çarşamba

Yersiz yurtsuz da olsa İDSO, İstanbul’da yeni konser mevsimini açan ilk kurum oldu

Yunus Emre Oratoryosu, çağdaşmüziğimizin ilk kuşağından bir anıttır. İDSO konserindeki yorum eserin bütün birimleriyle son derece nitelikliydi ve mevsim açılışına çok yakıştı. Şef Gürer Aykal, sahnedeki yorumcular kadar dinleyicinin de bir an bile dikkatini yitirmesine izin vermedi.

1 Ekim akşamı İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Aya İrini’de tarihi bir konsere imza attı. Yersiz yurtsuz da olsa İDSO, İstanbul’da yeni konser mevsimini açan ilk kurum oldu. Yunus Emre Oratoryosu, çağdaş müziğimizin ilk kuşağından bir anıttır. Bu konserdeki yorum eserin bütün birimleriyle son derece nitelikliydi ve mevsim açılışına çok yakıştı. Şef Gürer Aykal, sahnedeki yorumcular kadar dinleyicinin de bir an bile dikkatini yitirmesine izin vermedi. Bu ender yaşanan bir duygudur, baştan sona böylesi odaklanmanın ardından konserden çıkınca da uzun bir süre müzik sizinle gelir. Ahmed Adnan Saygun o gece tarihimizin en şanslı bestecisiydi. Onun en uzun, en has öğrencilerinden birisi olan Gürer Aykal, hocasının çok iyi tanıdığı özelliklerini yıllar içinde olgunlaştırmış, sahnedeki o kocaman sanatçı topluluğunun tek soluk halindeki bütünlüğünü sağlamıştı. Oratoryonun bölümleri sanki görünmez bir bağ ile birbirine kenetlenip karakter bütünlüğü yaratmıştı. Saygun’un uzun arayışlardan sonra bulduğu Yunus Emre’ye yaraşır “sihirli hava” Aya İrini’nin kubbesinde yankılanırken tam da günümüzün geleneksel-modern tartışmalarını çözümleyen bir yanıt gibiydi. Keşke kültür bakanı da orada olsaydı. Ya da bir temsilcisini, bir çiçeğini gönderseydi. Yalnız sahnedeki başarılı sanatçıları değil, Aya İrini’yi tıka basa dolduran dinleyici kitlesini,Türkiye’nin aydınlık sanatseverini de görseydi.
İDSO hiç mevsimin ilk konserini verir gibi rehavet içinde değil, tam tersine sanki yaz boyu çalışılmış bir yapıtı dinamizm ve bütünlük içinde yorumladı.
Bu sihirli havanın doruk noktasında yükselen flüt solo, sahneden değil binanın ortasındaki kubbeden duyuldu. Flüt solistimiz Günay Yetiz’in arka balkondan yükselen o sade, tasavvufi sesi yoruma ayrı bir özellik kattı.
Solistlerin her biri birbirinden nitelikli, orkestra dinamik ve bütünlük içindeydi. Gökçen Koray ve Seval Irmak yönetiminde İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu’nun tertemiz sesleri, bütünlük ve orkestraya uyum sağlayan dinamizmi övgüye değerdi. Koronun bu denli çok yer aldığı, orkestranın şiddetiyle yarıştığı bir başka yapıtımız var mıdır acaba? Solistler, soprano Simge Büyükedes, mezzo soprano Asude Karayavuz, tenor Ünüşan Kuloğlu ve bas Tuncay Kurtoğlu, her birisi mesleklerinin doruğunda, olgun sanatçılar. Alkışlarımız yalnız yorumculara değil, İDSO’yu yıllardır destekleyen ana sponsoru Denizbank’ı da katkıları için alkışlıyoruz.
Bestelendiğinden 71 yıl sonra bir yapıtın böylesi nitelikli yorumu ve dahası böylesi özel bir dinleyici tarafından coşkuyla alkış alması onun gerçekten de tarihe mal olduğunun göstergesi. Bu konseri dinlerken kimbilir benim gibi kaç kişi daha günümüzün karamsarlığından biraz olsun arınmıştır.
İDSO konserlerinin radyo kaydını da TRT-3, 88.2 kanalından çarşamba akşamları saat 20.00’de dinleyebilirsiniz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları