Kadın haklarında bir ileri, hoop üç geri (2)

09 Mart 2019 Cumartesi

Birinci yazıda 1980’li yıllarda kadın hakları kazanımında dünya çapında, ülkemizde de yakalanmış ikinci büyük patlamayı satırbaşları ile özetlemeye çabalamıştım. “Uçmuş gibiydik ama çok çabuk yeniden dibe vurduk” saptamasından sonrası bugüne kalmıştı..
Evet, İngiltere’de kadın örgütlenmelerinin çok güçlü dayanışmasında, Thatcher - Murdoch sağ ittifakına karşı güç kazanmış İşçi Partisi, sendikal örgütlenmeler Meclis’te büyük bir protesto eylemindeydiler..
Madenlerin kapatılması, basındaki büyük işçi operasyonu grevleriyle birlikte, Güney Afrika’dan kömür ithali protesto ediliyordu. Thatcher sert liberalleşme siyasetinden ödün vermeyeceğini, insan hakları duyarlılığı adına Güney Afrika’dan kömür ithal etmeme uğruna atılacak işçi sayısı tehdidi ile sürdürürken, İşçi Partisi’nden milletvekili Lord’un, seçimler için yerine zenci bir kadının geleceğini müjdeleyen söyleşisi gazetemizde yayımlanmıştı.
Tony Blair’in yeni sol rüzgârlarıyla iktidara gelişini anımsayacaksınız. Arada ekonomik model projesinin liberalizme açılmada Demir Leydi sürecini bastırdığı gerçeği atlanmıştı. Sendikalarla İşçi Partisi’nin organik siyaset bağları da koparılmıştı. Sendikal örgütlülük gücünde çok hızlı kayıpları uluslararası sendikal toplantılarda duymanın burukluğuna, kadın ağırlıklı emekçilerin çok daha kitlesel iş kaybetmeleri eklemleniyordu.

***

Ötesi AB içinde de gerek siyaset, gerekse sendikal alanda özel kotalarla kadın örgütlülüğünde yaşanan patlama, “kriz geldi, buyrun kadınlar eve” dercesine bir sonuç üretiyordu. Sosyalist Enternasyonal’de “eşitlik” sözcüğünün, emekten yana gelir dağılımı adaleti anlamında kullanılması ayıplı boyuta ulaşmış olmalı ki, hem de AGİT süreci yıllarındaki İtalya’da yapılan toplantıda metinlerden tümüyle çıkarılmış, bir tek şeklen kadın- erkek eşitliği vurgulamasıyla sınırlı kalmıştı. Irak işgali sonrası petrol şirketlerinin ustalıklı paylaşım ortaklıkları sağlanmışken, iç savaş bataklığında rafineriler yangınları söndürülemediğinden, zengin kuzey dünyasının önlenemeyen krizi Amerika’da ellerinde karton kutular finans merkezlerinden ayrılanların fotoğraf kareleriyle dünyaya yansımıştı.

***

Geldiğimiz noktalarda Türkiye gerçeği, ülkemiz kadınlarının insan hakları kayıplarında en vahşi ölçeklerde gerilere püskürtülmelerinin nedenleri bize özel. 12 Eylül’ün anayasal, yasal yasaklarıyla başta sendikal örgütlenmeler, demokrasinin olmazsa olmaz tüm toplumsal dinamiklerine, sol siyaset kuşkusuz içinde yarattığı travmanın sonuçları yaşanarak öğrenilecekti.
Türkiye’nin çağdaş uygarlığı yakalamadaki hızını kesmeye 12 Mart yetmemiş, 12 Eylül çok etkin dinamitlemeyi başarmıştı. İçeriğinde ülkenin köylüsünden kentlisine, her türden üretim alanındaki emekçilerinin örgütlenmelerinin, elbette emek odaklı hak aramaları araçları, sendikalar, meslek örgütleri başta kırılması yanında, inanç odaklı afyonlama ustaca anayasal, yasal metinlerle birlikte toplumsal ilişkiler ağına yerleştirilmişti.
Yine de yasaklı sendikal düzene karşın, geçmişin örgütlülük birikimleriyle, yenile yenile de olsa toplumsal karşı duruşlar, hele de bahar eylemleri, yaz direnişleri, büyük madenci direnişi simge, kitlesel toplumsal patlamalı eylemlerle, en azından pek çok kayıpların geri dönüşümü örnekleri de yaşanabiliyordu.
Uzatmadan, Özalizmi zorlu da olsa kırabilen duruşlarla büyük deprem vurgununa kadar gelindi. Ecevit koalisyon iktidarı ülkemiz yapılaşmasının insan öldüren tüm çarpıklıklarının bedellerinin ödenmesi noktasında çok ağır toplumsal, siyasal bedelleri ödemiş olarak Irak işgali projesi günlerine gelindi. Sonrası beleklerde daha taze, Irak tezkeresi uğruna siyasil İslamcı iktidar projelerinin sahnelenmesi süreci, 2002 dönemeci.. Şimdi Türkiye kadın hakları travmasında, şiddeti, cinayeti, tacizi, çocuk gelinleriyle.. Yüz kızartıcı noktalarda..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları