Sungu Çapan

Koca karısını aldatırsa...

10 Ekim 2014 Cuma

Gizemli bir kayıp olayını ele alan, yeni David Fincher filmi ‘Gone Girl-Kayıp Kız’ bugün gösterimde

Cicim yıllarının ardından evliliklerinin 5. yıldönümüne hazırlanan, dergi yazarı Nick-Amy çiftinden Amy’nin gün ortasında ansızın evinden hiçbir iz bırakmaksızın ortadan kaybolmasıyla başlayan “Gone Girl-Kayıp Kız”, özellikle bir Neo-noir başyapıtı niteliğindeki “Yedi” (1995), “Dövüş Kulübü” (1999) gibi kült filmleriyle 90’lı yıllara damgasını vurmuş ünlü yönetmen David Fincher’ın, Gillian Flynn’in çok satan romanından kimi yerlerini değiştirerek perdeye aktardığı, şaşırtmacalar içeren, oldukça serbest bir uyarlama.
Yine baskı altındaki kapana kıstırılmış kahramanların, küçüklüğünde ‘Muhteşem Amy’ olarak (Bizim Ayşegül serisi benzeri) çocuk kitaplarına ilham vermiş, New Yorklu, şımarık zengin kızı Amy (Rosemund Pike) ile Missouri’den gelmiş, taşralı hödük koca Nick’in (Ben Affleck), büyük bir aşkla başlayıp alttan alta ihanet, kötü davranış ve yalanlarla süren, gizemli, karmaşık hikâyesini iç içe geçirip seyircinin kafasını ikincil kahramanlarla, Amerikan evilik yapısına, medyaya ve polise ilişkin çeşitli ayrıntılarla habire karıştırarak ve 2.5 saate yayarak anlatıyor usta teknisyen-iyi zanaatkâr Fincher.
Bunamış babasını yaşlılar evine tıkmış Nick’in, ona hep yol yordam gösteren ikizi ve iş ortağı Margo (Carrie Coon), her zaman reyting peşindeki medyanın yöntemlerini, polisin tepkilerini çok iyi bilen, gittikçe batağa gömülen baş şüpheli Nick’i sonuçta kurtaracak, bu tip karı-koca ve kayıp davalarının uzmanı olan pahalı avukat Tanner (Tyler Perry) ve biricik suçu yıllardır Amy’yi tutkuyla sevmek olan, Marcel Proust hayranı, eski lise arkadaşı Desi (Neil Patrick Harris), Amy’nin annesi babası ve komşuları gibi yan karakterlerin eklemlenmesiyle, temposunu genelde pek yitirmeyen bu yeni suç öyküsü çeşitlemesi filmin süresini yine uzatmış Fincher usta, alışıldığı üzere.
Genelde, günümüzün bireyindeki hasar, aşınma ve arızalara kilitlenerek yer yer Hollywood ideolojisi ve estetiğinin sığlığını, tekdüzeliğini aşan, ama eleştirelliğinin yanı sıra son tahlilde düzenle uzlaşan, metafor ağırlıklı, postmodern soslu David Fincher filmlerinin kuşku, gizem, medya-çevre baskısı bulamacı niteliğindeki bu sonuncusu, oldukça uzun tutulmuş süresine karşın sürükleyiciliğini pek de yitirmeden sonuçta bütün kötücüllüğü kadın karakterin (Amy’nin) üstüne yıkarak, evlilik kurumuyla hem dalgasını geçip hem de onu yücelten bir mutlu sona varıyor.
Önce karısının birdenbire adeta yerin dibine girmişçesine sırra kadem basmasıyla hayatı kâbusa dönüştürülüp tüm yazılı-görsel medya, polis ve çevresi tarafından, giderek baş zanlı konumuna getirilen, üstelik bir de yaratıcı yazarlık dersi verirken koca memeli, seksi, çıtır bir öğrencisiyle 1.5 yıldır yasak ilişki kurduğu, hemen tüm muhabir ve kameramanlarıyla bu olaya odaklanmış, sansasyon meraklısı medya tarafından ortaya çıkarılan Nick’in hedef tahtası yapıldığı “Kayıp Kız”, yeniden onu aldatmış kocasıyla beraber olabilmek uğruna, liseden beri ona fena halde tutkun, varlıklı ve entelektüel arkadaşı Desi’nin (Neil Patrick Harris) hem de sevişme sırasında boğazını kesecek kadar gözünü kan bürümüş, “birinci sınıf bir vajinaya sahip”, firardaki kaltak dilber Amy’yi hikâyenin kötü kişisi yapıyor, film ağır ağır akıp ilerledikçe.
İlk yarısında antipatik ve zanlı gösterilen koca Nick rolündeki Ben Affleck’in (Doğrusu önceleri pek de tutmadığım Affleck’in kendini bayağı geliştirip değiştirdiği, artık iyi bir oyuncu olduğu da ayan beyan ortada, hem de Oscar sahibi, önemsenecek bir yönetmen o artık) sürüklediği filmin öteki oyuncuları da epeyce gayretli, özellikle feleğin çemberinden geçmiş avukat rolündeki Tyler Perry akılda kalıyor.
Filmin kameraman Jeff Cronenweth’e ait görüntüleriyle Trent Reznor-Atticus Ross imzalı müzikleri de birinci sınıf. Sonuçta iki buçuk saatimizi vererek ve az buçuk kadın düşmanı denilebilecek bir film seyretmiş olarak çıktığımız “Kayıp Kız”, yönetmen David Fincher’ın zengin filmografisinde kuşkusuz bir “Yedi” ayarında değilse de, bir “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi” düzeyini tutturan, öncelikle Fincher hayranlarının beklentilerini karşılayabilecek cinsten, ilginç ve seyre değer yeni bir suç hikâyesi çeşitlemesi sayılabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları