Özgür Mumcu

Hacivat’la Karagöz

11 Ekim 2014 Cumartesi

Yeni Türkiye’ye hoş geldiniz. Sokaklarında insanların birbirini öldürdüğü hatta linç ettiği bir ülke burası. Yeni Türkiye biraz 70’lerden, biraz da 90’lardan esintiler taşıyor. Kendi geleneğine yaslanan bir yenilik söz konusu yani.
Geldiğimiz şu aşamada ne yapılırsa yapılsın, hangi yöntem seçilirse seçilsin düzlüğe çıkmak güç.
Olmaz a, diyelim ki ABD, Türkiye’nin önerisini kabul etti ve Esad güçlerine de savaş açtı. Bu durumda çok büyük bir orduyla sonu belirsiz bir savaşa girip senelerce bölgede kalmak var.
Hiçbir şey yapılmazsa Kobani’nin düşmesi ve şehirde kalan iki bine yakın insanın katledilmesi ihtimali var. Halihazırda devam eden iç çatışmanın iyice alevlenmesi de mümkün.
CHP’nin önerdiği gibi Kobani’yle sınırlı bir askeri harekât yapılırsa, şehir savaşının riskleri göz ardı edilemez. Kobani kurtarılsa dahi ülke içinde IŞİD’in misillemelerde bulunması herhalde öngörülebilir bir felaket.
Diğer Kürt kantonlarından ve Kuzey Irak’tan gelecek yardımların Türkiye üzerinden bir koridorla Kobani’ye ulaştırılması da konuşulan bir seçenek. En akla yatkını bu gözükmekle beraber yine IŞİD’in ülke içini karıştırması söz konusu olabilir. İktidarın IŞİD’den farksız gördüklerine ülke içinden koridor açmasını beklemek de bilmem ne kadar gerçekçi.
Şayet Kobani IŞİD’in eline geçer ve bir katliam gerçekleşirse, dünya yüzlerce metre ötesindeki bir şehir kılıçtan geçirilirken tanklarıyla bunu izleyen bir Türkiye imajı görecek.
O vakit yalnızlık değerli de olmayacak.
Şam’a gidip Emevi Camii’nde namaz kılmayı hayal ederken sınırının dibinde İslam devleti bulmak.
Myanmar’daki, Arakan’daki Müslümanlara ağabeylik yaptığını zannederken yanı başında bir katliamı seyreylemek.
Filistin için “Neredesin sen ey İslam dünyası senin canın yanmıyor mu? Senin yüreğin parçalanmıyor mu?” diye çıkışmak kolaydı. Hakikatin sert sınavıyla karşılaşınca, bir katliam karşısında gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kalakalmak ise elbette hesapta yoktu.
Kobani’de bir insanlık faciasını önlemeyi Esad’a saldırılması şartına bağladılar.
Değerlerini, şereflerini, insanlıklarını ve çaplarını gözlerimizin önüne serdiler.
Suriye siyasetini eleştirenlere Baasçı demek kolaydı.
Sınırı bulanıklaştırmayın diyenleri Ortadoğu’dan anlamamakla suçlamak rahattı.
Her muhalife destek vermeyin, yardımın kime gideceği belli olmaz diye uyaranları İslam düşmanı ilan etmek sorunsuzdu.
Açılımı açık ve hızlı yürütmezseniz beklentiyle gerginlik artar ve bir yerde patlar diyenlere “barış düşmanı” diye saldırmak güzeldi.
Şimdi memleketi ateşe attınız. Gurur duyun.
Şimdi çıkın meydanlara, geçin mikrofonların başına. Bağırın çağırın, azarlayın, caka satın, kızın, köpürün, öfkelenin, saldırın.
Ne fayda.
Yıktınız perdeyi eylediniz viran.
Hacivat’la Karagöz’e gülerdik.
Size ne yapalım?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları