Cezayirleşmek

17 Mart 2019 Pazar

Cezayir halkı, binyıllara yayılan işgal ve sömürge tarihinde ilk bağımsız devletini Fransa’ya karşı savaşarak kazandı ve 1965 yılında Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurdu.
Bir yüzyıllık Fransız egemenliğinden önceki üç yüzyıl boyunca Osmanlı’nın Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti olan ülkede; halkın Türklere ve Türkiye’ye karşı şaşırtıcı bir zaafı, saygısı ve sevgisi vardır.
41 milyonluk Cezayir nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan Berberiler arasında, en az bir atasının Türk olmasıyla övünmek öylesine yaygındır ki; şahsen anneannesi ya da babaannesi Türk olmayanına hiç rastlamadım. Sonunda, olmayanın da uydurduğu kanısına vardım!
Ama Berberi ya da Arap, Mağrıplı meslektaşlarım arasında hayran olduğum gazetecilerin hepsi Cezayirlidir.
Zaten bu ülkeyi diğer Mağrıp toplumlarından farklı kılan özelliklerden biri; cehaletin karanlığından beslenen nüfus tabanının üzerinde, tıpkı Türkiye gibi, çok sayıda üst düzeyde kültür ve bilim insanı yetiştirmiş olması.

***

Cezayir’de tanıştığım bir tarihçi, Osmanlı zamanında Türklerin Fransızlardan daha çok sevilmediğini, ama gelen gideni aratınca övülmeye başlandığını, çarpıcı bir örnekle göstermişti: Ramazan Paşa’nın 1576’da deniz üssü olarak inşa ettirdiği Reis Kalesi’nin gözetleme mazgalları, denize değil Kasbah’a, yani şehre doğru açılmıştı. Başka bir deyişle Osmanlı’yı, denizden gelecek düşmandan çok, ağır vergilerle sömürdüğü halk ürkütüyordu.
Yazar Amin Zavi, Cezayir’de kör ölüp badem gözlü olan Türk hâkimiyetine yönelik hoşgörüyü; Müslüman halkın Osmanlı sömürgeciliğini “helal”, Fransız sömürgeciliğini “haram” saymasına bağlıyor.
Akademisyen Nahas Muhammed Mahyeddin ise Cezayir milliyetçiliğini esinleyenler arasında Atatürk’ün özel yerine dikkat çektiği bir makalede; İstanbul’un 1922’de düşman işgalinden kurtuluşunun Cezayirlileri coşkuyla sokağa döktüğünü, medrese öğrencilerinin Atatürk portreleriyle yürüdüğünü ve halkın, Türklerin İstiklal Savaşı zaferini sömürgeci Fransa’ya karşı kendileri zafer kazanmış gibi kutladıklarını anlatıyor.

***

Özetle Türkiye’ye bilinenden çok daha yakın Cezayir halkı, bugünlerde yine sokaklara döküldü.
Gençlerin başı çektiği yüz binlerce kişi, ülkeyi 1999’dan beri yöneten Abdülaziz Buteflika’nın 5’inci kez cumhurbaşkanı adayı olmasını üç hafta protesto ettikten sonra, görece bir zafer kazandılar: Buteflika, kendisinin yazıp yazmadığı belirsiz bir açık mektupla aday olmayacağını, ancak seçimlerin de sözde toplumsal bir konsensüs sağlamak için belirsiz bir tarihe ertelendiğini açıkladı.
Cezayir, doğalgaz ve petrol rezervleri, uranyum ve çinko madenleriyle dünyanın hammadde açısından en zengin ülkelerinden biri.
Ancak kabileler halinde iktidara çöken nepotist ve yolsuz politikacılar; rüşvetten pay, yabancı petrol şirketlerinden komisyon aldıkları için aynı kişileri onlarca yıl iktidarda tutmakla görevli ordu komutanları, cumhuriyet rejimini de ülkeyi de çürüttü.

***

Gelir dağılımının son derece eşitsiz olduğu Cezayir, muazzam enerji rezevlerini ulusal bir akılcılıkla değerlendiremedi ve kalkınamadı. Ezici çoğunluğu yoksul ve genç nüfusuna istihdam açamadı, sadece iktidara gelince bir daha gitmeyen yönetici sınıfı ve uydularını zenginleştirdi.
Aslında Cezayir, tıpkı komünist rejimler gibi 1965’ten beri adında taşıdığı demokrasiyi hiç tadamayan bir “seçilmişler” despotluğu.
Fanatik İslamcılara uygun zemin hazırlayıp önünü açan siyasal yozlaşma ve yolsuzluk düzeni, 1995’ten 1999’a yüz binlerce kişinin öldürüldüğü bir iç savaşa da neden oldu.
Abdülaziz Buteflika, ilk cumhurbaşkanlığı döneminde rejimin az çok yenebildiği İslamcı gerillaya af çıkartarak görece bir huzur sağladı. Ama o gün bugündür, ülkeyi iç savaşa sürükleyen hiçbir koşul değişmedi ve devlet, yine zorbalıkla ayakta duruyor.

***

Buteflika ise artık ayakta bile duramıyor.
Yaşlı, hasta ve bir zamanlar Brejnev gibi gerektiğinde hastaneden çıkarılıp, sonra tekrar yatırılan bir kukla. Çünkü onun gölgesi altında semiren yoz ve yolsuz derin devletin, iktidarı bırakmaya hiç niyeti yok!
Halkın öfkesi karşısında Buteflika’yı vitrinde daha fazla tutamayacağını anlayan derin devletliler, halen zaman kazanmaya, kendilerini yerlerinden etmeyecek yeni bir düzenek kurmaya çalışıyorlar. İslamcılar pusuda bekliyor; gençler bıktıkları tüm devletlileri tarihe gömmek, özgürlük ve demokrasi istiyor. Sonuç ne olur, meçhul.
Cezayir’e gittiğimde, bu ülkeyi Türkiye’nin 1960’lı yıllarına benzetmiştim. Bugün, Cumhuriyete ihanet eden cumhuriyetçilerin sündürüp nepotist ve popülist İslamcıların sömürdüğü Türkiye’nin, yakın bir gelecekte Cezayir’e benzemesinden korkuyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları