Patlıcan yerine beka yiyin!

17 Mart 2019 Pazar

Baktılar ki “Eyyy kadınlar, eyyy feministler, eyyy ezan bayrak düşmanları, eyyy ezan okunurken düdük öttürüp ıslık çalanlar” yalanları tutmadı... Baktılar ki kendi yandaşları bile “Bu kadar yalan yeter” demeye getirdi... Baktılar ki yalan karşısında hakikat er geç ortaya çıkar... Yine de görmezden geldiler.
Utandılar mı? Özür mü dilediler? Yanılmışız mı dediler? Yine aldatıldık ya da “aldatılmışız” dediler mi?
Yoo! Tam tersin yaptılar. Kimi Çorum, Maraş katliamlarını hatırlattı “kırmızı çizgimiz” diyerek, kadınları tehdit etmeyi sürdürdü. Sonuçta söylem biraz çarpıtılarak şuna dönüştü: “Ezanımıza da saldırsalar, ekonomimize de saldırsalar diz çöktüremeyecekler.”

Son çırpınışlar
Ekonomi deyince: (Özlem Yüzak’ın “Yoksa ezberi patates mi bozacak?” yazısını kaçırmadınız umarım!)
Ezan tutmadı ekonomi verelim misali, ekonomimizin nasıl da şahlandığını dillerine doladılar.
Şimdi sıkı durun:
“Patlıcan yazın ucuzlar, biber-domates yaz aylarında bollaşır. Bekayı patlıcanla mukayese etmek izansızlık değil mi? Bekayı tencerenin kaynayıp kaynamadığıyla değerlendirmek haksızlık değil mi?”
“Patlıcan pahalıysa bu dünyanın sonu değildir, ucuzladığında herkes alır doya doya yer. Peki beka yenir mi? Ucuzu, pahalısı olur mu?”
“Beka olmadan aç kalktım tok yattım demek hiç mümkün olur mu? Beka yoksa vatan yoktur, akşam kuracağımız bir sofra, bereket, bağımsızlık yoktur.”
Son yılların mizah şaheseri bu konuşmayı önce Canan Karatay yapıyor sandım. O da her sebzeyi mevsiminde yiyin diyor ya... Meğer o değil, Bahçeli’ymiş konuşan...
Cumhur İttifakı’na önerim: “Siz siz olun patlıcan bulamıyorsanız; beka yiyin.” Vatanın, ülkenin değil, kendi bekanızı yiyin.

Eskişehir’de bahar
Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlenen “Kent ve Kültür” söyleşilerinde Haydar Ergülen’in konuğuydum. Güzel insanları, büyülü insanları konuştuk. Ev sahibi hem Eskişehirli hem de şair olunca sohbet su gibi aktı...
İstanbul’dan sonra Eskişehir tam bir bahar havasında... Yılmaz Büyükerşen’in yarattığı bu mucize kent, aynı zamanda gençliğin, üniversitelilerin, öğrencilerin, kültür ve sanatla iç içe yaşayanların; estetiğin egemen olduğu kent...
Bu özellikler tamam. Ama bence gerek Eskişehir’in, gerek her kesimin sevgisini kazanmış Ahmet Ataç başkanlığındaki Tepebaşı ilçesinin en önemli özelliği, burada ayrımcılığın olmaması... Ve bu özellik insanın içini müthiş rahatlatıyor! Darısı öteki illerin, ilçelerin başına...
Hapisteki Ayşe Düzkan’a
8 Mart geride kaldı. Benim de aklım 8 Mart’ı hapishanede geçiren ve Feminist Gece Yürüyüşü’ne ilk kez katılamayan Ayşe Düzkan’da kaldı.
Ayşe Düzkan ülkemizdeki feminist hareketin önemli bir kalemi. Gazeteci ve yazar. Neden mi hapiste? (Abes bir soru... Günümüzde, ülkemizde bir yazarın neden hapiste olduğunu sormak kadar aptal bir soru olamaz... Geçelim.) KHK ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin “Nöbetçi Yayın Yönetmenliği”ni yaptığı için hapiste.
8 Mart nedeniyle PEN Türkiye Yazarlar Derneği olarak içimizden birinin onu ziyaret etmesini istedik. Avukat olarak hapistekileri sınırsız ziyaret etme hakkı olan yazar arkadaşımız, aynı zamanda Uluslararası PEN Yönetim Kurulu üyesi Burhan Sönmez, Bakırköy Cezaevi’ne gitti... Ancak Ayşe Düzkan’ı görmesine izin verilmedi.
Efendim, meğer uygulama değişmiş! Artık hapistekiler, “mahkûm” statüsüne geçerse, sadece 3 defa avukat görüşmesine izni varmış... Velhasıl, avukat olarak bile Ayşe Düzkan’a ulaşamadı.
Burası Türkiye!
Sevgili Ayşe Düzkan, eğer bu yazıyı okursan bil ki, bu 8 Mart’ta dünyadaki 150 PEN Merkezi’nin yazarları sana sevgilerini iletti.
NOT: Sevgili okurlar, bugün İstanbul Yeşilköy’deki CNR EXPO Kitap Fuarı’nın son günü. Saat 14.00 - 16.00 arasında kitaplarımı imzalıyorum. Yolu düşenleri beklerim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları