Meriç Velidedeoğlu

Dinsel terör

22 Mart 2019 Cuma

Kitaplı dinler olan, “Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık” üzerinden düzenlenen dinsel siyaset, yine dünya gündemine oturtuldu; aslında pek indiği yok; ne ki bu günlerde, büsbütün kurulup oturdu.
Şubat ayında, Paris’te yirmi bini aşan eylemcinin yaptığı bir yürüyüşün başında, tüm bakanlarıyla birlikte Başbakan Edouarda Philippe yürüyordu...
Ve bu yürüyüşün nedeni de son günlerde Fransa’da artan “Antisemitizm”e yani “Yahudi düşmanlığı”na, “Dur!” demek içindi; dolaysiyle Fransızlar, “Hayır!”, “Yeter!” pankartları taşıdılar.
İnsan ister istemez, Paris’te, “İslamofobi” ye karşı da, hükümetin başını çektiği böyle bir yürüyüş düzenlemesi gerekmez mi, diye sormaktan kendini alamıyor.
Ne ki yanıt, pek uzaklardan, elli bin Müslümanın yaşadığı Yeni Zelanda’dan geldi, üstelik “acı” bir yanıt... 15 Mart günü, bu ülkenin Christchurch kentindeki El Nur ve Linwood camilerinde, cuma namazı kılan Müslümanlara yapılan saldırıyla, “elli” kişi yaşamını yitirdi, bir o kadarı da yaralandı.
Böyle bir terörü, gözünü kırpmadan yapanın, “insan” olmadığından, olamayacağından söz ederken, “Canlılar Âlemi”ndeki düzenlemede, en üst sınıfı oluşturan insandan sonra gelen, öteki “Omurgalı Canlılar”da görülemeyeceğini unutmamalı.
Ayrıca bu teröristin bir “Manifesto”su olduğu da açıklandı; bunun, “74” sayfalık, “Büyük Yer Değiştirme” başlıklı, dört dörtlük faşist bir bildiri olduğu, İslam’la ilgili kimi değinmeleri de olduğu belirtiliyor.
Öyle anlaşılıyor ki, biz “Neden İslam’a bu denli saldırılıyor?” sorusuna, gerçek bir yanıt, akıl süzgecinden geçirerek, bir “çağdaşlık devrimi”yle, “laik düzeni” kabul ettiğimizi dikkate alarak, yanıt vermediğimiz, veremediğimiz sürece onlar bize, “İslamsal yönetim”le ilgili kimi önerilerde bulunmayı sürdüreceklerdir.
Bu görevi üstlenenlerden en ünlüsü, ABD Başkanı Obama olduğu bilinir. Müslüman kökenli Obama, “2009” yılında Türkiye’ye geldiğinde, bize bir öneri sunmuştu, “Siz artık ‘Ilımlı İslam’ı benimseyin!” buyruğuyla...
Ve Yeni Zelanda’ya, Müslümanlar bu dinsel terörle, bu kıyımla karşı karşıya kaldıkları sırada, Brüksel’de “Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu”nun toplantısı vardı.
Zaman zaman bir “Hıristiyan Kuruluşu” ya da “Hıristiyan Kulübü” olarak kurulduğunu dile getiren “AB”nin bu “Ortaklık Konseyi” toplantısının sonunda -kimbilir kaçıncı kez- “Türkiye ile diyaloğa devam!” kararı alındı.
Değerli dostlar, öyle bir “komedi” türü tiyatro sergileniyor ki, insan ne diyeceğini bilemiyor; çünkü “AB”nin bu toplantısından az önce, “AB Komisyonu Üyesi J. Hans” şöyle: “Türkiye’nin üyelik projesinin daha fazla devam ettirmemesi konusunda anlaşmak en dürüst yaklaşım olacaktır!” diyerek, kimi isteklerinin kabul edilmesinden söz ederse de, hemen ardından “Ankara henüz o noktada değil!” vurgusunu yaparak -bir bakıma- yönetimin durumuna de değinmiş olmuyor muydu?
Muhalefet partilerinin başkanlarının, adeta “sokak kavgası yapan bir dil”le eleştirilmesinin ardından bu “dil”in, bu söylemin “dış dünya”ya da uzanmasıyla, ister istemez, dış ülkelerin başkanlarından, aynı düzeyde karşı çıkışlar başladı.
Avustralya’nın Başbakanı, ağır bir dille, “düşüncesizce” diyerek karşılık verdi...
Kuşkusuz devletin başındakinin, bu saldırgan dilinin en büyük olumsuzluğu, haklı olunan bir durumda, ülkenin kaybeden duruma düşürülmesidir...
Ülkemizdeki bu durum, ancak Osmanlı’nın, Tanzimat’tan sonra, zaman zaman yaşadığı benzer yönetimi dile getiren, “Kaht-ı Rical” (Devlet Adamı Eksiliği) değerlendirmesine tam bir örnektir!
Ne dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları