Deniz Yıldırım

‘Milli irade’, ama bana yarıyorsa!

23 Mart 2019 Cumartesi

İki haftadır AKP ve MHP liderlerinin Ankara kampanyalarında strateji değişikliği var. Hem Bahçeli hem de Erdoğan “seçilse bile görevden alınacak” imasında bulundu Yavaş için. Bir anda Yavaş hakkında soruşturmalar, yargısal süreç de devreye sokuldu.
Bir yanıyla iktidar Yavaş’ın kazanmaya yakın olduğunu ilan etti. Ama diğer taraftan da seçmene “görevden alınacak kişiye oy vermeyin” sopası gösterildi. Yani son siyasi hamle gibi de okunabilir.
Bunu yaparken iktidar, ana gündem olan ekonomi üstünden kendisini savunmada hissetmek yerine doğrudan rakiplerini savunmaya itecek, bu konuları konuşmaya mecbur bırakarak gündem değiştirecek bir strateji de izlemiş oluyor. Bunda kısmen de başarılı oldu. Ancak bu stratejinin Yavaş’ı mağdur konuma düşürmesi ters tepebilir. Sandığa küskün muhalefet seçmenlerini de sandığa gitmeye ikna edebilir bu tablo.
AKP-MHP blokunda Ankara üstünden bir başka panik havası daha seziliyor. Konu sadece Ankara’yı kaybetmekle ilgili değil. İki parti, Türkiye’nin ana sorununun “beka” olduğunu ifade ediyor ve bu açıdan da milliyetçi bir kampanya yürütüyor. Ancak bu kampanyanın milliyetçimuhafazakâr damarın güçlü olduğu Ankara’da bile seçmeni ikna etmeye yetmediğinin ortaya çıkması, AKP-MHP ittifakının geleceği açısından riskler barındıracak. Zayıflık görüntüsünün oluşmasından, ittifakın buradan çatlamasından endişe var. Zira iki partinin de bir kayıp durumunda birbirini suçlaması olası.
AKP 24 Haziran seçimlerinde Ankara’da yüzde 40 oranında oy aldı. MHP ise yüzde 13. Bir önceki genel seçimde AKP oyu yüzde 49, MHP oyu ise yüzde 14’tü. Yani blok 10 puan kaybetti ve bu kayıp asıl AKP’yi etkiledi. Şimdi fiilen iki adaylı bir başkanlık yarışında AKP adayının MHP seçmeninin tamamının desteğini alması gerekiyor neredeyse. İşte Yavaş’ın bunu kırdığı anlaşılıyor. Tam da bu aşamada Yavaş hakkındaki iddialar ve adli süreçler gündeme getirildi.
Buraya kadar anlattıklarım AKP-MHP stratejisi açısından karşımıza çıkan tablo. Ancak iki partinin Yavaş üstünden verdikleri mesajların Türkiye siyasetinin bugününe ve geleceğine dair de önemli sonuçları var.

AKP’nin tek ittifak kriteri
Bir kere sürekli vurguladıkları “milli irade”nin muhalefet kazanınca geçerli olmayacağını, “Yavaş kazanırsa görevden alınacak” mesajıyla birlikte yeniden ilan etmiş oluyorlar. Yani “milli irade” AKP’ye yarıyorsa milli irade, yaramıyorsa değil. Adına demokrasi dışında ne derseniz diyebilirsiniz. Bu algının yerleşmesine hizmet etmekten daha büyük kötülük yok.
Diğer yandan yargının iktidarın açıklamalarının ardından Yavaş’a karşı hızla harekete geçmesi de gösteriyor ki yargı, siyasi iktidarın hedefleriyle birlikte davranma görüntüsü vermekten çekinmiyor. İktidarın yargı üstündeki denetiminin açığa çıkması, yargının siyasallaşması bakımından da bu son yaşananlar ders niteliğinde. Türkiye’de yargının acilen bağımsız ve tarafsız nitelik kazanması gerekiyor. Ve bu mesele her partiden, her görüşten yurttaşı ilgilendiriyor.
İlginçtir; iktidarın ittifak tercihlerinin kişilerin ideolojilerine ya da ülkenin içinde bulunduğu duruma göre olmadığı da bir kere daha ortaya çıkıyor. Mansur Yavaş’ın ülkücü olması, MHP kökenli bir siyasetçi olması yetmiyor. AKP’yi de desteklemesi; Saray’ın önünü açması gerekiyor. “AKP’yi destekliyorsan millisin.” Yani referans iktidar. Öyleyse çok açık: Meseleleri devletin değil, AKP’nin bekasıdır.
Konu isimler ya da fikirler değil iktidar için. Tek kriterleri var: Yanlarında mısın, değil misin? Soralım mesela: Mansur Yavaş AKP-MHP adayı olsaydı, bu suçlamalarla karşılaşacak mıydı? Selahattin Demirtaş 7 Haziran seçimleri öncesinde “Seni Başkan Yaptırmayacağız” açıklaması yapmasa, tersini ilan etse şu anda hapiste olacak mıydı? Akşener iktidarın müttefiki olsa, hapisle tehdit edilecek miydi? “17-25 Aralık” olmasa, Gülenciler’in devlet içindeki çete tipi örgütlenmesi yine de suç olarak görülecek miydi? Görevden el çektirilen, istifa ettirilen AKP’li belediye başkanlarıyla ilgili harekete geçen, soruşturma yürüten ya da dava açan yargı mensubu var mıdır mesela? Sorular çoğaltılabilir. Yanıtlarsa bellidir.
“Bizimleysen aklanırsın, milli de sayılırsın; değilsen hapsi boylarsın” düzenine itiraz etmek, partiler üstü bir yurttaşlık görevi bugün.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları