Değişimin muhteşem büyüsü

24 Mart 2019 Pazar

Yunanlı şair Ritsos’un “alışkanlıklar da değişir” şiirini çok severim, şiirin başlığı bile insanı heyecanlandırır, çünkü değişimden söz eder, insanın en mükemmel yanından, sürekli kendini yenilemesinden, sözün kısası sürekli kendini sorgulayıp, yepyeni varoluş nedenleri bulmasından.
Bazıları kurum kurum kurumlanarak yaşamları boyunca hiç değişmediklerini söylerler. Yirmi yaşında ne düşünüyorlarsa kırk yaşında da aynı şeyleri düşündüklerini, aynı işi yaptıklarını pek bir övünerek anlatırlar. Şu hızla değişen dünyamızda değişmemekle övünmek ne kadar doğru ya da ne kadar önemli? Bu ağır bir tartışma konusu, başka bir yazıya kalsın, biz değişime uygun ilerleyeyim.
Bilmem kaç kişi farkında, hayatımızın büyük çoğunluğunda alışkanlıklarımız bizi yönetiyor. Alıştığımız için artık sevmediğimiz biriyle birlikteyiz, alıştığımız için sevmediğimiz bir işi yapmayı sürdürüyoruz. Alıştığımız için hep aynı tatil yerine gidiyoruz. Alışkanlığın tatlı, bildik, güvenilir rehavetine kapılmamış insan yok gibidir. Alışkanlık güvendir. Alışanlıklarımızı değiştirmek ise her şeyden önce riski göze almaktır. Biraz gözü karalıktır. Yepyeni varoluş biçimleri bulmak, güven gibi bizi besleyen en önemli ikinci duygu olan merakın peşinden gitmektir.
Bütün risklerine rağmen yeryüzünde insanlar hızla değişiyor. Bir banka üst düzey yöneticisi bir sabah kalkıp bütün işlerini bırakarak, Okyanus kıyılarında sörf hocalığı yapmaya başlıyor. Bir maden mühendisi madenlerin başka bir büyüsüne kapılıp kuyumculuğa soyunuyor, hayatını çocuklarına adamış bir kadın ellisinden sonra eline fırça alıp bal gibi ressam oluyor. Birisi kentin tam orta yerinde yaşarken, ansızın küçük bir köye yerleşip, sadece ekolojik tarımla uğraşmaya başlıyor. Üstelik okuma yaşında çoluk çocuk sahibi.
Neden değişiyorlar? Sıkılmak, yorulmak, mutsuzluk, tahammül edememek ve hepsinden önemlisi yeni bir şeyleri özlemek ve bunun peşinden gitmek. Yeni bir şeyleri özlemek. Bu her şey olabilir. Yeni bir iş, yeni bir hobi, yeni bir ev, yeni bir sevgili. Yeter ki, isteyin ve değişime açık olun.
Şimdi sizlere, kendime de örnek olsun diye bu işi başaran iki dostumdan söz etmek istiyorum. Dostlarımdan biri hayatını dişçilikle kazanıyordu. Uzun yıllar sürekli söylendi. Çok sevdiği heykel işini yapamıyordu. Büyük kentlerdeki karmaşayı sevmiyordu. Evliliği kötü gidiyordu. Bir gün şaşırtıcı bir şey yaptı. İşyerini kapadı, bütün dişçi aletlerini sattı. Eşine boşanmak istediğini söyledi. Kimseler onun bu konuda ciddi olduğunu düşünmedi. Ama o karar vermişti ve bir şirket anlaşmasına dönüşen evlilik anlaşmasını da bitirmek istiyordu. Eşiyle dostça ayrılmayı başardı. Ardından kendine Bodrum’un köylerinde küçük bir ev aldı orada yaşamaya başladı. Yıllardır orada o köy evinde heykel yapıyor. Geçimini böyle sağlıyor ve çok mutlu ve onun bu münzevi hayatına destek olan, aynı duyguları paylaştığı bir sevgilisi var. Bir de oğlu. Heykel yapmanın dışında en sevdiği şey oğluna vakit ayırmak. Babalık keyfini yaşamak. Bunun için de yetirince zamanı var. İstanbul’dayken mide ve bağırsaklarından şikâyet ederdi. Bunların hepsi geçti ve çok genç gösteriyor.
İkinci dostum, bir kadın, başarılı bir psikiyatrist. Güzel, meraklı bir kadın. Kentin zengin semtlerinden birinde muayenehanesi var.Her gün dolup taşıyor. Başını kaşıyacak zamanı yok, kendisi için yapabildiği tek şey teras dolusu çiçeklerine bakmak, sulamak. Eli mübarek denilen cinsten, ot ekse ağaç olanlardan. Hastaları çok zengin ve çok mutsuz ev kadınları.
Peki ne oluyor? Arkadaşım bir gün deliriyor ve hemen aşağıdaki çiçekçiyi çağırıyor, teras dolusu çiçeğini adama satıp o gün muayenehanesini kapatıyor ve devlete başvurarak Aliağa bölgesine doğru gönüllü psikiyatrist olarak yola çıkıyor. Ben “sana ne oluyor?” dediğimde de “olması gereken oluyor” diyor. “Yıllardır mutsuz, canı sıkılan ev kadınlarının sorunların dinlemekten bıktım, şimdi gerçekten sorunlarını dinlemekten ve çözmekten keyif alacağım insanların yaşadığı bir yerde, her şeye yeniden başlıyorum.”
Başladı da. Ve çok mutlu. Bu arada dalmaya da merak sardı. Kısa bir tatil mi var, hemen denize koşup mavilere dalıyor.
Ben mi ne yapıyorum, 31 Mart’ta her seçimden sonra yaşadığım hayal kırıklığını bir kez daha yaşamamak için, kendi kendimi gaza getiriyorum ve değişimin muhteşem büyüsünün ülkeme uğraması için aklıma gelen her türlü büyüyü yanıma çağırıyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları