Cihatçılığın Geni

18 Ekim 2014 Cumartesi

Araştırmacı-yazar Vahap Erdoğdu, Bilim ve Ütopya dergisinin son sayısındaki makalesinde, “cihatçılığın” büyükannesi Vahhabiliğin genlerini taşıdığını savunuyor ve bu kanlı hareketin arkasında kimin olduğunu açıklıyor: 
“Eğer büyük dede İngiliz olmasaydı, göçebe bir Bedevi ailenin başında bulunan Abdulvahhab’ın adından gelen Vahhabiliği kim bilebilecekti?” 
Abdulvahhab’ın aşiret reisi Muhammed İbn Suud’un kızıyla evlenince, kılıç ile dinin (Hanbeli mezhebi) bütünleştiğini aktaran Erdoğdu, tarihsel süreci kısaca özetlemiş: 
“İngilizlerden aldıkları güvenceyle, Vahhabiler, Osmanlı’ya kafa tuttular, vergi vermediler. 1801’de Kerbela’ya saldırıp Hz. Hüseyinin türbesini talan ederek tahrip ettiler, halkı kılıçtan geçirdiler. Ertesi yıl Necef yağmalandı, Hz. Alinin türbesi yıkıldı, halk kılıçtan geçirildi. 1802’de Mekke ve Medine’ye giren Vahhabiler, sahabelerin, peygamberin ve halifelerin mezarlarını tahrip ettiler. 
İbn Suud, 1926’da krallığını ilan ettiğinde, başıbozuk Vahhabi çeteleri, kralın düzenli muhafız askerleri haline geldi. Yeni krallığın maliyeti, 400 bin ölü ve yaralı, 40 bin kesik baş, 350 bin kesik kol olmuştu.” 
Erdoğdu’nun belirlemeleri, bugün petrol, enerji ve su için çevremizi saran kan kokusunun, kesilen kafaların, uçurulan kolların ve acımasız kıyıcılığın ardında sırıtan o bildik tiksindirici yüzü gösteriyor: Çıkarı uğruna dini, mezhebi, kavimi kullanan, doymak bilmez emperyalizmi...

Önemli Bir Savcılık Gerekçesi
Bilal Erdoğan, içinden “sıfırlama” geçen topu topu “üç tümce, iki satırlık” bir yazımızdan dolayı “hem hakaret, hemde soruşturmanıngizliliğini ihlal” savıyla hakkımızda soruşturma açılması için savcılığa başvurmuş, biz de gidip ifademizi vermiştik. 
Cumhuriyet Savcısı Emin Aydinç, dosyayı incelemiş, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiş. Savcı Aydinç’in “basın özgürlüğü”ne ve “eleştiri hakkı”na yaklaşımıyla özellikle içinde yaşadığımız dönem açısından önem kazanan gerekçesinden kimi bölümleri okurumuzla paylaşmakta yarar görüyoruz: 

- Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlar olup bu tür toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından biri de basındır.
- AİHM ve Yargıtay’ın birçok kararında belirtilip kabul gördüğü üzere, kamuoyunda bilinen ve tanınan şahısların, diğer kişilere oranla daha sert eleştirilere muhatap olmasının doğal karşılanması gerektiği, kamu yararı ve toplumsal ilgi yönünden, kişinin kamuya açıldığı oranda ve açıldığı alan çerçevesinde, toplumsal ilgiyi çekeceği ve bu açıdan hakkındaki haberlere hoşgörü göstermek gerektiği vurgulanmaktadır.
- Müştekinin kamuoyunca tanınan bir şahsiyet olduğu, kendisinin TC Başbakanı’nın aile fertlerinden olması sebebiyle faaliyet ve hareketlerinin her zaman basının ilgisine mazhar olduğu, 17 Aralık soruşturması olarak bilinen ve kamuoyu ve basının gündeminde uzun süre yer alan soruşturma kapsamında müştekinin isminin de yazılı ve görsel basında birçok kereler geçtiği, esasen basının bu konuya ilgi göstermesinin de oldukça doğal olduğu, bu tür haberlerde müşteki hakkında haber verme yanında yorumlarda bulunmanın da gazetecilik mesleği gereği olduğu, önemli olan hususun bu tür bir faaliyet sırasında müştekiye yönelik suç teşkil edecek bir ifadeye yer vermemek olduğu açıktır.

Şampiyon Güreşçilerimiz ve Terim
Haber eden olmadığından duymamışsınızdır:
İşitme engelli ulusal genç güreş takımımız, ekim ayı başında Ermenistan’da yapılan dünya şampiyonasında serbestte 3 altın (Soner Bektaş, Onur Arı, Sinan Satak), 2 gümüş (Tunahan Keleş, Yasin Genç), 2 bronz (Lütfi Mustafa Kılıç, Oğuzhan Şimşek) ile dünya şampiyonu, grekoromende de dünya ikincisi oldu. Hem de üç kuruş, beş paralık bir destek ile.
Dünya şampiyonu ve ikincisi olan gençlerimiz Ankara’dan Erivan’a parasızlıktan otobüsle gönderilmiş ve yolculuk 30 saat sürmüş.
Bu gencecik çocukların elinden tutan, başta çalıştırıcıları Ali Rıza Keser, Yılmaz Kurt, İlhan Kurtul, Erdoğan Karalin, Mehmet Çam, Yusuf Gümüş, Mesut Zehir olmak üzere Güreş Federasyonu’ndan birkaç kişi var, o kadar.
Öbür yanda da sinirli sinirli önüne geleni haşlayan, büyük bir kibirle konuşup yılda 4.5 milyon Avro ile cebini dolduran Fatih Terim ve ruhunu yitirmiş 150 milyon Avro’luk ulusal futbol takımı oyuncuları var.
Güreşte şampiyon olan çocuklarımızın kulakları, iyi ki değersizliğin değerli kılındığı dünyayı duymuyor.

Hanımefendi
Ankara kulislerinde epeydir bir soru yankılanıyor: Sağlık Bakanlığı’ndan tutun birçok kamu kuruluşuna, açılan birçok ihalenin sonuçlarına etki eden kudretli iktidar sahibi hanımefendi kim? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aman, Beni Bırakma... 23 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları