Vurun abalıya

18 Ekim 2014 Cumartesi



 

"Bazı insanlardan nefret ederiz çünkü onları tanımayız. Onları tanıyamayız çünkü onlardan nefret ederiz" – Charles Caleb Colton

Son zamanlarda bu sözü sürekli tekrarlıyorum...

Gerçekten nefret ettiğimiz kaç kişi var şu hayatta?...
Ya da öncelikle "Nefret etmek" ne demek biliyor muyuz?...
"Nefret; bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu.
tiksinme, tiksinti"
Sözlük anlamına baktığımda, sonra da özellikle Twitter'da şöyle bir dolaştığımda gördüm ki çoğumuz "nefret" doluyuz...

Birini tanımadan, iki kelam etmeden, yüreğine dokunmadan, onun penceresinden bakmaya çalışmadan, dört duvarını bilmeden...
Nefret ediyoruz...
Artık "eleştirmeyi" nefret ile karıştırıyoruz.
İçimizde biriken, hayata karşı yorgunluğumuzu, belki de mutsuzluğumuzu kusuveriyoruz o tanımadığımız insanların üzerine...

Önyargılarla doluyuz... Bir başkasının gülümsemesine bile tahammül edemeden vuruyoruz.

"Sağcı, solcu, müslüman, ateist, hristiyan, yahudi, zengin, fakir..."
Sıfatlara takılıp duruyoruz, önce insan olduğunu, olduğumuzu unutarak...

Bir süre önce bir itiraf yazısı yazmıştım...
"Yargıladığın şeyi yaşamadan, ölmezmişsin" diye.
Her şeyi ve herkesi bizim gibi düşünmeyeni, yaşamayanı ya da yaşayamayanı, hissetmeyeni, inanmayanı ya da inananı...
Dozunu çokça kaçırdığımız bir dil ile "nefret" ile yargılıyoruz...
Son zamanlarda özellikle sosyal medyada bu adeta patlamış durumda...

Sadece dışarıdan "martaval" okuyarak, yargılıyor, cezasını kesiyor ve mahkum ediyoruz.
"Empati" Dediğimiz şey eskilerde kalan bir semt adı bile değil artık.
Ve en acısı da bunları yaparken ÇOĞU zaman kimliğimizi saklayarak...
Klavye delikanlılığı yaparak...
   
Neden mi yazıyorum bunları?...

En basiti çocuğuma hazır yoğurt yedirdim diye neredeyse taşlanmasına ramak kalmış bir kadın olarak yazıyorum...
Bebeğimin saçlarını topladığımda çok sıkı göründüğünü hissedip az biraz sadist olmakla suçlanan;
Aslında kendimi çokta ait hissetmediğim ama belki de dışarıdan öyle görünen popüler kültürün bir parçası olarak...
 
Her ne kadar sadece uzun bacaklarımla olduğunu düşünenler varsa da, Yıllarca bulunduğum konuma gelmek için "Eşek" gibi çalışmış bir kadın olarak...
(Ki hali hazırda işsizim, yani uzun bacak bir işe yaramıyor)

Engelli bir çocuğum varken nasıl bu kadar pozitif kalabildiğime şüpheyle bakılan bir anne olarak...

Arada kafa dağıtmak amacıyla arkadaşlarımla dışarı çıkıp iki kadeh birşey içtiğim için ayıplanan bir kadın olarak...

Köşk'e davet edildiğim ve yıllarca beraber çalıştığım Ankaralı gazeteci arkadaşlarımla çektirdiğim fotografın altına onlarca hakaret yazılmış bir gazeteci olarak...
Berkin Elvan'a içim yandığı için...
Arada efkârlanıp, bir şarkı bir şiir paylaştığım için...
Bu "nefret" dolu söylemlerin artık bir virüs gibi bulaşıcı olduğunu düşündüğümden...

Bakalım bu yazı sonrasında neler yazacaklar, büyük meraktayım...
Hadi bakalım "Vurun Abalıya"

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları