Cumhuriyet Kuruldu mu?

20 Ekim 2014 Pazartesi

Epey zaman önce yine bu köşede “Cumhuriyet Nasıl Kuruldu?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
İyi hatırlıyorum. O yazıyı yazarken, bir zamanlar bu topraklarda bir cumhuriyetin kurulduğundan emindim. Peki, ya şimdi? Elbet yine eminim. 29 Ekim 1923 diye bir tarihte bu topraklarda “Cumhuriyet” diye bir şey kurulmuştu. Yani bu, kesin. Ama kurulduktan, hele de kurucusunun 10 Kasım 1938’de ölümünden sonra, o cumhuriyeti ayakta tutmak için her şey yapıldı mı? Yaptık mı? İşte artık bundan emin değilim. Çünkü kuruluşunun 91. yıldönümünde “devlet ricali” için düzenlenen resmi kutlama ilk kez Çankaya’da değil, fakat Cumhuriyetinin kurucusunun diktirdiği ağaçlar kesildikten sonra yapılan ve “resepsiyon” davetiyesinde yeri “Beştepe” diye belirtilen, üç yüz bin metrekareye yayılan bir ucube’de kutlanıyor. Davet sahibi ise artık “cumhuriyet” sözcüğüne yer verilmeden belirtilmiş: “Türkiye Cumhurbaşkanı …
Yani, kuruluşundan 91 yıl sonra, devletin adı da değişmiş. Çünkü sınırları içersinde yaşadığımız bu devletin resmi adı, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’dir. Kim bilir, belki birkaç yıl içersinde bu davetiyelerde bir değişiklik daha yapılıp, davetin sahibi için yalnızca DEVLET BAŞKANI nitelendirmesi kullanılacaktır.

Uygundur.
Amaca daha uygun düşer.
Çünkü amaç, bütün yaptıkları ve bütün bıraktıkları ile birlikte, Mustafa Kemal Atatürk adlı birinin tasfiyesidir.
Unutturulmasıdır.
Adım adım. Ve her adımda birkaç kaşık.
İşe önce başka bazı yıldönümleri ile başlandı. Örneğin 19 Mayıs’lar gibi. Sudan nedenlerle kutlamamak falan. Derken sıra, bir zamanların Köy Enstitüleri devriminin karşıdevrimi olan imam hatip okulları hegemonyasına geldi. Bu hepsinden önemliydi. Çünkü Mustafa Kemal, sadece bu ülkenin yakın tarihinde yaşamış ve hepimiz gibi ölümlü olan birinin adı değildi. O yakın tarih içersinden ve bir imparatorluğun yıkılma sürecinden, eşsiz bir Milli Mücadele’den, bir Cumhuriyetin kuruluşundan ve nihayet bir dizi çağdaşlık devriminden süzülüp gelen bir DÜŞÜNCENİN adıydı. Zaten en “zararlı” yanı da buydu.
O yüzden düşünce ve simgeleri sona bırakıldı. En köklü tasfiyeyi en köktenci biçimde gerçekleştirebilmek için.
Çankaya da bu simgelerden biriydi. Elli yedi yıllık bir hayata sığdırılmış gerçek bir sonsuzluğun simgesiydi.
Bu yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü içim bulanmaya başladı. Yazımı, önce “İkinci Cumhuriyetçi”lere, ardından da “Yetmez ama evet”çilere sonsuz teşekkürlerimi sunarak noktalamak istiyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları