Zafer Arapkirli

Hepimiz mağlubuz

01 Nisan 2019 Pazartesi

Dün öğle saatlerinden itibaren pek çok eğlenceli mesaj almaya başladım. Kişisel olarak tanıştığım ya da tanışmadığım yüzlerce insan, “Sen gazetecisin, sonuçlar ilk önce size gelir. Akşam arayabilir miyim?..” mealinde. Tahmin edebileceğiniz gibi bir hayli eğlendim.
Çünkü, Türkiye gibi seçimlerin olağanüstü bir gayri meşruiyet içinde gerçekleştiği, oy sayımında ve tasnifinden sonraki olup bitenlerin neredeyse tamamen iktidarın denetim ve gözetiminde olduğu, bağımsız bir denetimin söz konusu olmadığı bir ortamda, “gazeteci” sıfatını taşımanın ya da taşımamanın sağlıklı bir sonuca erişime yardımcı olmadığı bir ülkede, komik bir varsayımdır bu.
Bu yazının yazıldığı saatlerde de, zaten yasaklar henüz kalkmadığından yukarıda belirttiğim ölçütler dahilinde dahi bir sonucun, bir verinin elimize ulaşmadığını tahmin edebilirsiniz.
Ama her halükârda şu sonucu hiç tereddüt etmeden yazabilirim:
Hepimiz kaybettik.
Hepimiz ağır bir yenilgiye uğradık.

Kimse kazanmadı
Hangi parti adayının hangi il, ilçe veya beldede adayına daha az ya da çok oy çıktığından bağımsız olarak, bu ağır yenilgiden hepimize aslında eşit bir pay düşüyor.
Mağlubuz, çünkü bu ülkeyi “Seçmenin bilinçli ve özgür biçimde tercihini belirleyip oyunu atabileceği, iradesini sandığa tam olarak yansıtabileceği demokratik bir seçim yapabilen bir ülke” haline getiremedik.
Mağlubuz, çünkü iktidarı ile muhalefeti ile, bu ülkenin geleceğini ve esenliğini sandıktan “kendimizin çıkması ya da çıkmaması” meselesine odaklı olarak planladık, hesapladık. Özellikle muhalefet kanadı, iktidarın her türlü başarısızlığını anlatmasına ve ortaya çıkarıp göstermesine rağmen, gündemini “başarısızlığı kendi yol ve yönteminde aramak yerine, sadece seçimin eşitsizliğine odaklanmak olarak” belirledi.
Mağlubuz, çünkü muhalefetteki siyasi partiler kitlelerle yeterli organik bağı kurma ve kılcal damarlarda özellikle de emekçi kitleler arasında sıkı örgütlenme gereğini arka plana attılar.
Mağlubuz, çünkü ekmek, özgürlük, hak, hukuk ve adaletin vazgeçilmez talepler olduğunu, kitlelere “uğrunda her şeyi bir kenara bırakıp mücadele edilecek başlıklar olduğu” gerçeğini kavratamadık.
Mağlubuz, çünkü medya kendi namusunu ayaklar altına alarak mesleki ilkelerini kendi kendine çiğneyerek, toplumu bilgilendirmek değil, yönlendirmek gibi bir hatanın içine düştü. Medya emekçileri, on yıllardır kendi alın terleri ve emekleri ile yükselen kutsal yapıların pisletilmesine karşı direnemediler. Örgütlü olmadıkları için, kirli sermaye oyunları ile bu kalelerinin tek tek ele geçirilmesine seyirci kaldılar.
Mağlubuz, çünkü her alanda (beyaz ya da mavi yakalı) emekçiler, günlük ekmek kavgasını sürdürürken, bir yandan da sendikal örgütlenme ile ekmeğine sahip çıkabilmenin eşdeğer önemde olduğunu hatırlayamadılar.
Bütün bu ihmallerimiz ve hatalarımız giderildiğinde, bu ülke çok daha güzel, çok daha yaşanası bir yer haline gelecek. Bir başka deyişle, daha demokratik bir memleket haline geleceğiz.
Bu yazıyı, sonuçlardan henüz bir kırıntı bile elimize ulaşmadığı bir noktada yazıyorum. Yani, bu baskıcı ve sömürgen iktidarın ve sistemin ağır bir uyarı aldığı ya da almadığı gibi bir sonuç yok elimde.

Sonuçtan bağımsız olarak
Ama sonuç ne olursa olsun, 1 Nisan Pazartesi sabahı nasıl bir sandık tablosu ortaya çıkarsa çıksın, yukarıdaki paragraflarda sıraladığım unsurların akıldan çıkarılmaması gerektiğine inanıyorum. Bu pazartesi sabahından itibaren kitlelerin ve bu ülkeyi daha iyi görmek isteyen herkesin gündeminin bu hatalardan arınmak olduğunu düşünüyorum.
Sonuçta, daha önceki pek çok yazımda değindiğim gibi, mesele şu veya bu ilin belediyesinin muhalefet tarafından ele geçirilmesi ya da geçirilmemesi değil. Mesele, oy sayısını şu veya bu oranda artırıp artırmamak değil. Mesele, demokrasinin, gerçek demokrasinin özümsenmesi ve bir daha şu son 17 yıllık felaket ve sefalet tablosunun tekrarlanmaması için ayağa kalkmak meselesidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları