Cumhurbaşkanlığı Kaçak Saray Olur mu?

21 Ekim 2014 Salı

Ankara’nın bozkırında yeşil yaratma, çağdaş tarımda köylüye öncülük yapmanın simgesi, Atatürk’ün özenerek emeğini, alın terini kattığı Atatürk Orman Çiftliği; hukuk tanımaz biçimde işgal edilerek, bir dev hukuksuz yapılaşma, dudak uçuklatan lüks harcamalarla, betonlaştırmayla, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Kaçak Sarayı olur mu?
Ortada geçerli bir hukuk devleti düzeni olsa, Ankara 5. İdare Mahkemesi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma kararları karşısında kaçak inşaat hâlâ yıkılmamış olsa da, en azından mühürlenmiş, karar tarihleri sonrası için yapılaşma durdurulmuş olurdu. Mimarlar Odası’nın Anayasa Mahkemesi’ne başvuru sonucu bile beklenmeden, Atatürk Orman Çiftliği’nin adı Yenimahalle Orman Çiftliği’ne dönüştürülerek, “Yıkabiliyorlarsa gelsinler yıksınlar, devam ediyorum..” buyruğu ile inşaatlara son hızla devam edildi. Lüks ithal inşaat malzemeleri kullanılarak, açık vermiş bütçeye karşın milyarı bulan harcamalarla son hızla inşaatlar yürütüldü. Kamu yatırımlarını hızlandırma ödeneğinden aktarmalar yapıldı.
CHP İzmir Milletvekili Oğuz Oyan dün gazetemizin ikinci sayfasında yayımlanan çağrısında, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na geçiş sürecinin bir bütünlük içinde ülkenin demokrasiden koparılıp Ortadoğulaştırıldığının göstergesi olduğunun nedenlerini en önemli satırbaşları ile sayarak Erdoğan’ın 29 Ekim resepsiyonuna katılınmaması çağrısı yapıyor... “Cumhuriyet ve değerlerini temsil etmeyen, bir totaliter rejim simgesine dönüşen Erdoğan Sarayı”“görgüsüzlük, hukuksuzluk ve otoriterlik abidesi” olarak tanımlarken, bu sarayı bekleyen iki akıbetin; yıkım veya halkın ibretle gezeceği bir müzeye dönüştürülmesi olabileceğini söylüyor. Müzenin adının “açgözlülük ve hukuksuzluk müzesi” olmasını öneriyor...

***

Hafta sonu, IŞİD-Kobani eksenli Irak- Suriye’den sonra Türkiye’yi sarsan gelişmelerde önemli yeni boyutlar yaşanırken İktidarlarının konumu, izlediği siyasete ilişkin zikzaklar, karışık kafaları büsbütün karıştırdı. Erdoğan’ın “Kobani düşüyor..” bilgilendirmesi, hafta sonu gelişmeleriyle “Kobani düşmüyor”a dönüşmüş gibi geldi... Dengeler değişiminde ABD’nin bölgede yoğunlaşan IŞİD’e yönelik bombardımanı, PYD’ye gelen silah desteğinin katkısının anlamlı olduğunda birleşilen değerlendirmelerde, Türkiye’nin rolü netleştirilemedi. Sadece İktidarlarının bakanlar ölçeğinde çelişen açıklamaları ile değil, Kuzey Irak, Kürt cephesi, hatta ABD kaynaklı açıklamalardaki çelişkiler dikkat çekti. Dahası Kobani’de çatışanların anlamlı ancak yetersiz buldukları yardımın sürekliliği, yolu, boyutları üzerinden de çok çarpıcı bilgi kirliliği, çelişkiler gündemde...
Cumhurbaşkanı, bakanlar açıklamalarındaki çelişkili çerçeveler sadece Kobani süreci üzerinden değil, çok daha anlamlı olarak ülkemizdeki Kürt açılımı süreci, görüşmelerin içeriği, varılmış uzlaşmaların çerçeveleri, Apo’nun adadaki bundan sonraki koşulları üzerinden bile anlamlı sonuç farklılıkları içeriyor. Anlaşılan o ki, tüm taraflar gerek iç gerekse dünya kamuoyuna dönük olarak, gerçek eylemleri ile oluşturmak istedikleri algılamalar arasındaki çelişkileri saklama siyasetlerinde, çıkarları ve kamuoyu oluşturma projelerinde, farklı tarafların çıkar çatışmaları ile bağlantılı olarak farklı bilgilendirmelerin, değerlendirmelerin ihanetiyle yüz yüze kalıyorlar... “Türk tarafı kabul ettiği desteğin kamuoyu tarafından bilinmesini istemedi..” cümlesi ile girilen bir başka siyasi odak açıklamasının ne ölçüde doğru ya da yalan olduğunu bilemesek de, bir başka siyasi hesap olduğunu görebiliyoruz...
Sonuçta Kobani öfkesi, çaresizliğinde Türkiye’de yaşanan büyük travmatik patlamanın adresi İktidarımızca PKK ve de Suriye’nin kardeş örgütü, protesto eylemlerinin çağrısını yapan Türkiye’nin Kürt siyasi cephesi olarak açıklanmış, suçlanmış olsalar da... Düne kadar 36’yı bulan ölü sayısı, yüzlerce yaralı, ölçülemeyecek travmatik güven bunalımı, ağır kamu zararı sonuçlarıyla yaşanan olayların, aslında İktidarlarını ülkemizdeki barış sürecinde hızlı harekete, Kobani simge, bölge kavgasında siyaset değişikliklerine yönelttiğini görebiliyoruz... Barış sürecinde sona ulaşmak üzere gündeme giren takvimde hızlandırma, yoğun görüşmeler, en yakında sonuçlandırma açıklamaları.. bir boyutu ile de ülkemiz Kürt siyasi cephesinin de bu çatışmanın ürünü öfkeden, cepheleşmeden kaygılanıp üzerinde kalan siyasal sorumlulukla, barış sürecine dönüş yapma zorunluluğunun katkısı olabilir...
En önemli ortak çerçeve, başta ABD, AB, ilgili güçlü bölge ülkeleri siyasetleri de içinde olmak üzere, Türkiye, Irak, Suriye’de tüm taraflar için çatışma odağı konuların sıcak savaş konusu gündem önceliklerinin iyice baskın açığa çıkmaları... Irak ve Suriye toprakları üzerinde, şimdilerde IŞİD’in baskın kullanılması ile açığa çıkmış ırklar, mezhepler çatışmaları öylesine geri dönüşü olmayan şiddet boyutlarına vardı ki... Türkiye ne kadar bastırırsa bastırsın, Esad’ın düşürülmesini güncel gündeme sokamıyor. Bizdeki barış sürecini güçlendirme, akıl yolunda buluşma oluyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları