Çaresiz Yalnızlık

21 Ekim 2014 Salı

Bunun adı “değerli yalnızlık” değil, “şaşkın, çaresiz yalnızlık!” Dün günün haberi Kobani’ye ABD uçaklarınca yapılan silah yardımıydı...
“Sürpriz gelişme”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Afganistan-İstanbul yolunda üst perdeden söylediği şu keskin ifadelerin ardından geldi:
“Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD’ye silah desteği vermek ve PYD’ye verilecek silah desteğiyle IŞİD’e karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO’da beraber olduğumuz Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’i fadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye biz ‘evet’ diyemeyiz.”
Bu sözler üzerinden saatler geçmeden ABD’den adeta Erdoğan’a “kapak olsun” dercesine yapılan açıklamayla, Kobani’ye havadan cephane yardımı yapıldığını öğrendik.
Gece geç saatlerde Obama, Erdoğan’ı arayarak mevkidaşını “oldubitti”den haberdar etmişti…

Sınır, de facto delindi…
Bu noktadan sonra Türkiye sınırlarının zaten kapalı olup olmamasının fiili anlamı kalmamıştı...
ABD’nin hava yardımlarıyla sınır, de facto delinmiş oluyordu.
O vakte dek karadan sakınılan destek, “havadan” veriliyordu.
Sınırı böyle işte düdüklü tencere gibi sımsıkı kapalı tutmanın hiçbir anlamının kalmadığı yerde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, cümle âlemin zekâsıyla alay edercesine çıkıp “Kobani’nin düşmesini biz hiç arzu etmedik! Peşmergenin Kobani’ye geçmesine yardımcı oluyoruz!” dedi…
Ne demişler “Büyük lokma ye, büyük konuşma!”
Hele dış politika gibi tamamen reel politiğin hâkim olduğu bir konuda, mitingde konuşurcasına yüksek atıp tutmanın, boyundan büyük laf etmenin sonuçları bunlar…
Tükürdüğünü yalamak buna denmezse, başka neye denir bilmiyorum…

İnandırıcılık sıfırlandı
Bu nasıl bir öngörüsüzlüktür?
Cumhurbaşkanı sadece birkaç saat farkla, sahadaki gelişmelerle 180 derece zıt bu açıklamayı nasıl yaptı? Bu açıklamayı yaptıktan sonra, Obama’nın telefonu ardından “peşmerge koridoruna” ya da… nasıl izin çıktı?
Birkaç saat ötesini göremeyen Ankara’nın bölgeye düzen vermek, “bölgesel güç” olmak düşleri, Kobani’de tam manasıyla karaya oturdu.
Sorun sade “tak-şak” açılan bu “koridor” olayıyla da sınırlı değil.
Türkiye’nin bugün söylediğiyle ertesi gün çelişen -dolayısıyla inandırıcılığını yitiren- “dış politikasını” kimse artık anlamlandıramıyor.

Uzman bakışı: ‘Badire’
Hafta sonu bu köşede Çizme’nin tanınmış Ortadoğu uzmanlarından Stefano Silvestri’nin görüşlerine yer vermiştim.
Silvestri Türkiye’yi adeta bir “IŞİD müttefiki görüntüsüne sokan” ve yalnızlaştıran; ABD, Rusya dahil olmak üzere tüm güçlerden bağımsız “başına buyruk” hareketleri nedeniyle ülkenin “badireye gittiğini” söylemişti ve “dış politikanın yolunu yitirdiğini” belirtmişti.
“Türk dış politikası ne Amerikalılar, ne Rus ne de Çinlilerle örtüşüyor. Nereye varacağı belli olmayan bir ulusal politika var” demiş; Türkiye’nin öngörülemeyen belirsizliklerine, muğlaklıklarına karşı Washington’ın Kürt kartını ve giderek Tahran’la anlaşırsa… İran’ı yanına almak suretiyle İran kartını oynayabileceğini belirtmişti.
Dün Birgün’de, Independent gazetesi Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn’le yapılan röportaja baktım da aynı şeyleri söylüyor…
Esad’ın düşürüleceği varsayımı üzerine inşa edilen ve bunu saplantıya dönüştüren yanlış dış politika yüzünden Cockburn de, İtalyan uzman gibi, “Türkiye’nin felakete sürüklenmekte olduğunu” değerlendiriyor.
Dışarıdan bakıldığında maalesef tablo bu.
Tablo bu denli negatif olduğu için, geçen hafta BM Güvenlik Konseyi üyeliği için yapılan oylama hüsranla bitti.
Newseek hüsranı, “muazzam bozgun” diye tanımladı.
Foreign Policy, “küresel lider rolüne talip ülke için mahcup edici yenilgi” ifadesini kullandı.
“Bozgun”; dış politika uzmanlarının döne döne işaret ettiği Türkiye’nin “yalnızlığının” yanı sıra “bölgesel güç” iddiasının ve uluslararası inandırıcılığının sıfırlanması demek oluyor.

‘Noksan halka’: İran
Bu “yalnızlık” ve “inandırıcılık iflası”, Gezi’de “Türk modelinin vitrinden kalkması” ile başladı,17 Aralık’ta kesinleşti; Ankara’yı doğusu, batısıyla dünyadan yalıtan muğlak “IŞİD duruşuyla” tabana vurdu.
Doğusuyla... Batısıyla dedim…
İşte Ankara’da uzun yıllar büyükelçilik yapan Hint diplomatı M.K. Bhadrakumar’ın konuya ilişkin yorumu:
“Türkiye Suriye’de iç savaşı körüklemenin ve IŞİD’e örtülü destek vermenin bedelini ödüyor. BMGK oylamasında geçen hafta sade 60 oy alarak utanç veren bir yenilgi yaşadı, uluslararası inandırıcılığı dibe vurdu… ‘Noksan halka’ şimdi İran’la (ABD arasında) nükleer anlaşma… (İran’la bu anlaşma kotarıldığı anda) Suriye’de siyasi çözümün yolu açılır. Suriye’de çözüm, Türkiye’den, Suudi Arabistan’dan ve Rusya’dan değil, İran’dan geçer. Tahran’dan gelen son üst düzey açıklamalar; İran’ın böyle bir role hazırlandığını gösteriyor.”
Türkiye’nin yıldızı sönerken, ABD ile İran’ın yıldızı her geçen gün biraz daha barışıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları