Boğaziçi'nde 'Tatil Bayramı'!..

02 Ekim 2008 Perşembe

Adı ne olursa olsun özü gerginliklerin terk edilmesi olan bayramımızı bu kez de şeker mi, ramazan mı?” gerilimiyle karşıladık.

Üstelik aldığı imamlık eğitimi gereğince bu gibi yersiz çatışmaları körüklemek yerine önlemesi gereken bir başbakanın şeker diyenlerimizi azarlaması yüzünden...

Gerçi, Şimdi nereden çıktı bu şeker sözü? merakını da Orhan Erinç açıklayıverdi... aynı tanımın şimdi değil, 85 yıl önce yapıldığını; Cumhuriyetin bayram ve tatillerle ilgili ilk yasasıyla birlikte 1935 ve 1954 yasalarında da Şeker Bayramı dendiğini; ramazan adının ise resmi olarak ilk kez 12 Eylül darbesinin 81 yasasında kullanıldığını bir güzel yazdı. (Cumhuriyet-26 Eylül 2008)

Demek ki Başbakan, devamıyız dediği Menderesin değil, karşı çıktığı(!) faşizmin yasalarını benimsiyor. Şeker diyenlerin kültürel erozyon içinde olduklarını söylerken de Cumhuriyeti kuranlarla birlikte, kendisinin de varlık nedeni olan demokrasimizi aşağılamış oluyor... dahası, aziz büyüklerimizi de...

Çünkü annem, iftar sofrasına gösterdiği özeni, misafir odasındaki orta sehpanın üzerine konan bayram şekeri kâsesinde de sürdürürdü. Babam da bayramlık akideleri mutlaka Hacı Bekir’den alırdı... Bizim bayramımız şeker olmasaydı, dünyada eşsiz tarihi şekercilerimiz ve benzersiz şekerci dükkânlarımız olur muydu.

Sakıncalı gazetelerimizden Hürriyet’te okudum. Ülkerin araştırmasına göre Türkiye’deki şekerleme satışları bayramda 4 kat arttı; 42 milyon kişi şeker tüketiyor... (25 Eylül 2008)

Başbakan ise şeker diyenlere hakaret etmekle kalmıyor, adeta cihat açıyor: Buna fırsat vermemeliyiz...(23 Eylül 2008)

Kusura bakmasın, nur yüzleriyle Şeker Bayramıderlerken ne emektar anam, ne asker babam kültürel erozyon içindeydiler. Hele şu ramazan fırsatçılarına asla kanmadılar. Onlar Cumhuriyete sevdalı Anadolu Müslümanıydılar... Mis gibi ev likörlerini de seneye yine sağlıkla oruç tutabilmeyi dileyerek badem şekeriyle yudumladılar.

Bence asıl yozlaşma, böylesi insani bir Anadolu kültürüne dindarlık adına hiddetlenmektir; Türk geleneklerini küçümsemektir...

‘Onarım’! furyası

Gelelim Boğaziçi’ndeki tatil bayramına...

Başbakan bayrama tatil denmesine de kızdı. Gerçi, halkımız Deliye her gün bayramdemiş ama 3 gün bahane edilerek hükümet kararıyla 9 gün kaytarmaya ne deneceğini bilememiş!

Ne var ki aynı 9 günün tamamında bayram yapanlar da var; kaçak inşaat için pusuda bekleyenler... Özellikle de Boğaziçinde...

Üç yasayla ve özel imar müdürlüğüyle denetlenen Boğaziçi’nde tatil demek, takır tukur yankılanan inşaat sesleri demektir... Tatil bittiğinde bir de bakarsınız ki daha önce olmayan binalar türemiş; ilaveler yapılmış; katlar çıkılmış...

Nitekim Kuzguncuklu Emel Hanım da diyor ki; Yanan Köprülüler Yalısında inşaat kıpırdanmaları var; sosyal tesis olacağı söyleniyor. Oysa yalı sahiplerinin bile bundan haberleri yok! Yalıda neler oluyor?

Boğaziçinde hazırlıkların ramazandan önce başladığına da Necati Doğru dikkat çekmişti; Tamir ruhsatıyla yeni inşaatlar yapılıyor...(Vatan-23-25 Ağustos 2008)

Gazeteler, dokunulmayankaçak inşaat sahipleri arasında ünlü bir AKP’li veliahtın da olduğunu yazmışlardı. Büyükşehir 15 Eylül’deki basın bülteninde şöyle yanıtladı; Boğaziçi İmar Müdürlüğüden onarım izin belgesi alınmıştır...

İşte Boğaziçi’ndeki inşaat bayramıın sözde yasal dayanağı da bu tür onarım izinleri. Eşsiz peyzajı gözeten imar sınırlaması tamirat oyunlarıyla deliniyor. Bunun için Koruma Kurulu’ndan onay ve proje de gerekmediğinden, yasalar ve yetkili kurular atlatılmışoluyor...

Bu arada yakın yıllara kadar yalıların arasından denize ulaşan sokağımsı dar geçişlerin de kapatıldıklarını anımsatalım. Sahil yolunun yaslandığı yeşil yamaçlarda ise kaçak hafriyatlarla açılan otopark oyukları giderek çoğalıyor...

Şimdi söyler misiniz bunun adı tatil olsa ne olur, bayram olsa ne olur?

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları