Olaylar Ve Görüşler

Yerel Seçimlerin Ardından - 1

12 Nisan 2019 Cuma

31 Mart’ta ne oldu?

AKP eridi, geriye sadece Erdoğan kaldı. Erdoğan’la cumhurbaşkanlığı seçiminde bir biçimiyle işleyen formül, ortada AKP diye bir parti kalmadığı için yerel seçimlerde tutmadı.

31 Mart seçimleri Ak Parti’nin hedefleri, değerleri olan bir parti olmaktan çıktığını, tek kişiye seçimlerde lazım olan bir makine haline geldiğini açıklıkla gösterdi.
Ak Parti için gerileme ekonomik daralmanın etkilerinin daha sert yaşandığı metropollerde daha açık görüldü. Ak Parti nüfusu ve ekonomik hacmiyle birçok ülkeden büyük olan İstanbul’u, başkent Ankara’yı ve en önemli turizm merkezi Antalya’yı kaybetti.
Ancak Ak Parti’nin gerilemesinin sebebi yalnızca konjonktürel değişimler değil. İktidar partisinin toplumun önüne bir hedef koyamama, yeni bir doğrultu belirleyememe gibi çok temel bir sorunu var.

Sadece Erdoğan kaldı
Eksik ve gedikleriyle işleyen bir demokratik sistemde bu yöntemleri kullanarak iktidara gelen Ak Parti yıllar içerisinde belirli toplumsal kesimleri temsil eden bir siyasi oluşumdan, Erdoğan’ın güç devşirmekten başka bir işlev yüklemediği heyecanını kaybetmiş bir makineye dönüştü.
Bu süreçte Ak Parti’nin parti olarak çözülmesi yavaş yavaş gerçekleşti. Devletin olanakları ile bu çözülme toparlanmaya çalışılsa da, aşağıda olanlarla birlikte 31 Mart seçimlerinde Ak Parti’nin hikâyesinin sona erdiği apaçık ortaya çıktı:
Öncelikle Ak Parti, parlamenter sistemi, “cumhurbaşkanlığı sistemi” denen tek adam rejimi ile değiştirdi. Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olduğu bu sistemde tek adam tüm devleti kontrolü altına aldı. Ancak “kerim devlet” geleneğinin güçlü olduğu ülkemizde devletin tarafsız olması gereken işlevlerinin partizanlaştırılması toplum vicdanında kabul görmedi.
Ana akım medya Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen iş adamları tarafından (devlet olanakları da kullanılarak) satın alındı. Ancak bu medya organlarının propagandaya dayalı yayınları da toplumda karşılık bulmadı. İnsanlar daha küçük ama bağımsız alternatif mecralara yöneldi.
Ak Parti’nin kurucu kadrosunda bulunan ve partide belirli ağırlığa sahip isimler itibarsızlaştırıldı ve partiden uzaklaştırıldı. Bu kişilerin uzaklaştırılması ile partinin tek amacının Erdoğan’ın otoritesini pekiştirmek olduğu gizlenemez hâle geldi. Ak Parti örgütüne katılmak, en azından bir dönem için -belirli bir dünya görüşünü iktidara getirmeye çabalamak üzerebir siyasi partiye katılmak demekti. Bugün geldiğimiz noktada Ak Parti örgütüne katılmak, tek adamın mutlak otoritesini sağlamlaştırma koşuluyla iktidar imtiyazlarından yararlanma anlamına gelmeye başladı.
Eğer halka belirli değerler doğrultusunda yeni hedefler sunamıyorsanız; elinizde bulundurduğunuz kaba gücün halkın iradesi karşısında hiçbir anlamı yoktur. Halk, hikâyenizin henüz bitmediği dönemde sizi nasıl başa getirdiyse, artık halka sunabileceğiniz bir hikâyeniz kalmadığında da sizi aynı şekilde sandıkla göndermesini bilir.
Ve tüm bunların sonunda Ak Parti gitti, geriye sadece Erdoğan kaldı. Erdoğan’la cumhurbaşkanlığı seçiminde bir biçimiyle işleyen formül, ortada Ak Parti diye bir parti kalmadığı için yerel seçimlerde tutmadı. Tek bir adam etrafında şekillenmiş bu katı ve merkezi yapı yerel dinamiklerin önemli bir rol oynadığı bu seçimleri iyi okuyamadı. Ayrıca maddi, güncel ve acil sorunlara cevap üretemeyerek tüm sorunu beka tartışması etrafında kendi bekasına indirgedi.

CHP’nin tercihleri
CHP, ilçelerinde başarılı belediye başkanlığı yürütmüş kişileri büyükşehir adayı gösterdi. Öte yandan bu isimler, yüksek siyasette yer almış, bagajı olan ya da yüzü eskimiş isimler değildi. Formasyonları ve geçmişteki başarıları kampanyalarını “belediyecilikle” ve “projelerle” sınırlandırmayı mümkün kıldı.
Tüm bunların yanı sıra iktidar blokunun kampanya sürecini “beka” söylemine endekslemesi karşısında CHP’nin söylem platformunu ekonomi, belediyecilik ve projeler ile sınırlı tutması ve açılan yüksek siyaset alanına girmeyerek seçimin bir “yerel seçim” olduğu gerçeğini vurgulaması işe yaradı.
CHP’nin yürüttüğü olgun, kendinden emin ve sakin kampanya; kutuplaşmadan, nefretten, husumetten büyük ölçüde bıkmış olan ve “beka” gibi soyut ve mesnetsiz bir davadan ziyade son derece somut ve günlük dertleri olan seçmende gerçek bir karşılık buldu.

Demokrasi bayrağı
Tüm bu saydıklarımızın hepsinden daha önemlisi CHP’nin önderliğinde birleşen muhalefet blokunun demokrasinin tesisini birçok başka tartışmanın önüne koyması oldu. Otoriter tek adam rejimi ve yalnızca bu rejimin “bekası” için esip gürleyen iktidar bloku karşısında CHP’nin temel değerleri olan sosyal adalet ve demokrasi kavramlarına sıkı sıkıya sarılması ve demokrasi bayrağının taşıyıcısı konumunda önemli bir görevi üstlenmesi seçime damgasını vurdu.
Demokrasi tarihine uygun olarak bu yeni ve güçlü etkinin yerelden ve tabandan gelmesi de son derece önemli. 31 Mart seçimlerinde elde edilen başarının Türkiye siyasetinde yeni bir yol açacağını öngörmek zor değil. Ve bu yeni yolda CHP, demokrasi bayrağını taşıma ve yükseltme görevine sıkı sıkıya sarılmaya devam edecek.

- SÜRECEK -

Yunus Emre / CHP Genel Başkan Yardımcısı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları