Zafer Arapkirli

Zil sesiyle uyanmak

12 Nisan 2019 Cuma

Geçen cuma günü bu köşede yer alan yazımda “Bu bir darbedir” başlığını kullanmıştım. Benden sonra bu başlıkla ya da bu içerikte yorumları içeren başka yazılar da yazıldı. Aynı başlıkla, ama darbeyi “CaHaPe”nin yaptığı iddiasını içeren salakça karalamaları saymıyorum tabii. Darbenin kısa bir tanımını yapmış ve “ille de tankla, topla, tüfekle, tayyare ile yapılması gerekmediğini, anayasal kurumları işlevsizleştirerek, onların iradelerini çiğneyerek cebren ve hile ile bir şeylerin üzerine çökülmesi”nin pekâlâ darbe anlamına geldiğini de yazmıştım.
Darbe süreci fiilen devam etmekte ve anayasa ile Seçim Yasası’nın, genel olarak da hukukun dibine yerleştirilmiş tahrip gücü yüksek patlayıcıların son paketleri için de “detonatör”ün (patlatıcı düzenek) düğmesine basılmak üzere. O “son vuruş” da, (dilemeyiz ama) seçimin tekrarlanması kararı olacaktır.
Bir kere şunu hatırlayalım ve hatırlatalım:
Demokratik parlamenter rejimlerde akıllıca bir iş yapılmış ve seçim organizasyonu, kütüklerin tanziminden seçimin icrasına, oyların sayım ve tasnifinden itirazların değerlendirilmesine ve nihayet mazbataların teslimine kadar bağımsız bir “Yüksek Yargı” organına, yani hukuku hayata geçirecek olan “bağımsız bir erk”e tevdi edilmiştir. Burada (teorik de olsa) Yüksek Seçim Kurulu’ndan söz ediyoruz.
 
Bugün İstanbul’da yapılan ne?
Seçim sürecine polis sirenleri, ev baskınları ve tek tek çalınan kapı zilleridamgasını vurmuş durumda. Ülkenin İçişleri Bakanı, yargıçları yani seçim kurullarını elinin tersi (emrindeki silahların kabzası) ile bir kenara itiyor. Yürütme’nin (yani iktidar partisinin) emrindeki kolluk gücünü kapılara yollayarak tek tek sorgulama yaptırıyor ve toplayacağı sözde delilleri, olası bir
“seçim tekrarı” için malzeme yapmak
üzere canla başla çalışıyor. Bunun başka bir açıklaması yoktur. Polis, yani kolluk kuvveti (anayasa gereği) seçim sürecinde asıl güç ve irade sahibi olan Mahkeme’nin (YSK) talebi ile devreye girebilir. Mahkemeye kendi kafasına göre “malzeme taşımak” suretiyle değil.
Buna “buz gibi darbe” demeyelim de neye diyelim?
Ağır bir yetki istismarı ve anayasa ihlali söz konusudur. İnsanların bu kez “Tank paleti sesiyle” değil “Zil sesiyle” uyandığı bir darbeye tanık olmaktayız. Bunun lamı cimi yoktur.
Dünyaya rezil olunmakta ve gelecek nesillere “O yıllarda Türkiye’de neler yapıldı bir bilseniz...” diye anlatılacak utanç verici sayfalar yazılmaktadır. Aynı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve sonrakilerde olduğu gibi.
 
Vazgeçin bu yoldan
Kaybettiniz. Belki de kazananların bile ummadığı ölçüde görkemli bir performans ile oy farkı ile ölçülmez bu. “Basit Ekseriyet” isteyen bir sistemle yapılıyor bu seçim. “Adam” (Sayın Ekrem İmamoğlu) kazandı. Kabul edin bunu ve seçmene kızacağınıza, seçimin galibi Ekrem Başkan’a kızacağınıza aynaya bakın. Mesela Sayın Meral Akşener’in çarşamba günü harika bir analizle vurguladığı gibi, “Seçim döneminde vatandaşa ‘öküz’ diyen, ‘adiler’ diyen, kendi densiz kadrolarınıza kızın”. Onlara bağırın. Onlara fatura kesin.
Demokrasiye hukuka kıymayın...
Siren seslerini mavi-kırmızı çakar lambalarınızı (yani tanklarınızı) çekin sokaklardan. Ellerinizi çekin kapı zillerinden. İstanbul’u rahat bırakın. Kazanan, gidip makamına otursun ve bize hizmet etsin. Bu şehrin ve bu ülkenin, daha fazla gerginliğe tahammülü yok. İş istiyor, aş istiyor, huzur istiyor, hizmet istiyor.
Yetti artık huzurumuzu kaçırdığınız, onca yıldır. YSK yapması gerekeni yapsın ve bir rahat bırakın milleti artık... Darbelerin faturası hep ağır oldu. Bunun da ağır olur. Unutmayın.
O faturayı hep birlikte ödüyoruz. Öderiz.
Yazık bu ülkeye.
(Not: Gazetenin kararı gereği, bundan böyle yazılarım sadece CUMA günleri, yani haftada yalnız bir kez bu köşede olacak.)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları