Aydın Engin

Pazarınızı Berbat Etme Yazısı…

26 Ekim 2014 Pazar

Bu Tırmık’a bir “pazar yazısı” niyetine başladım. Hani pazar günleri bütün bir hafta boyunca üstümüze yağmur gibi inen haberlerin iç karartıcı baskısını hafifleten, biraz matrak, biraz uçucu, gülümseten yazılar âdet oldu ya, ben de ona benzer bir Tırmık döktürmek amacıyla bilgisayarın karşısına çöktüm.
Bir okur mektubunu sunacaktım. Pazar sabahı gülümseyeceğinizi düşünmüştüm.
Ama daha yazının ilk cümlelerini tasarlarken fark ettim… Hayır, bu matrak bir yazı olamaz. Tersine Türkiye toplumunu kılcal damarlarına kadar zehirleyen, insanları birbirini anlamamakta yeminli kılan düşmanlaşmanın, kamplaşmanın varacağı uç noktayı somutlayan bir okur e-mektubu bu.
Yazan zat tek mektupla yetinmedi. Art arda üç e-mektup yolladı. Sonunda filtreledim; ondan gelen e-mektuplar doğrudan çöp kutusuna gidiyor. O yüzden yeni e-mektuplar da yolladı mı bilmiyorum. Ama ilk yolladıkları zaten yeter (hatta artar).

***

Şimdi sözünü ettiğim okurun yolladığı e-mektuplarını noktasına virgülüne dokunmadan aktarayım.
İlki, Cumhuriyet’te yeniden yazmaya başladığım ağustos ayının ilk haftasında yollanmış. Aslında bana değil gazete yönetimine sesleniyor; herhalde bilgim olsun diye bana da göndermiş:
“Aydın Engin denen adamı Cumhuriyet gazetesine kim aldı?
Bu adam hangi başarısı, hangi yeteneği ile Cumhuriyet’te yazmayı hak etti?
Cumhuriyet gazetesi Aydın Engin gibi yeteneksiz gazetecilere mi kaldı?
Bu adam mahalle gazetesinde yazacak yeteneğe sahip değil, Cumhuriyette ne işi var?”

***

Gazete yönetimi cevap mı vermemiş, yoksa ilk yolladığı, adamı tatmin mi etmemiş, bilemiyorum. 25 Ağustos’ta bir e-mektup daha:
“Engin denen adamı Cumhuriyet gazetesine hırsız Recep mi aldırdı?
Cumhuriyetin, “Hallo Fatih’i” Aydın Engin mi?
Bu adam Cumhuriyet gazetesine yakışmıyor.
Bu adam zaten başka yerde’de yazıyor, birde Cumhuriyet’te yazmasına hiç gerek yoktu. Cumhuriyet okuru, Aydın Engin gibi sokak yazarlarını, cehaleti aklının önünde olan yazarları okumaz.
Bu adamın işgal ettiği köşe, yetenekli birine verilebilirdi.
Cumhuriyet gazetesi bu adama para veriyor mu?
Bana kalırsa birileri bu adam için, bu köşeyi kiralamış...
O zaman,Cumhuriyete gazetesi bu köşeyi kaça sattı?”

***

Benim okuduğum sonuncusu 10 Ekim’de geldi. Onlarca yurttaşımızın yaşamını yitirdiği, vandalizmin, provokasyonların kol gezdiği Kobani protestoları sırasında yazılan ve 1990’lı yıllarda Türk ve Kürt yurttaşları çatıştıramayan, iç savaş benzeri bir ortam yaratamayan güçlerin bu kez bir deneme daha yaptıklarına dikkat çeken ve kendince uyarmaya çabalayan Tırmık üstüne yazılmış. Şöyle diyor:
“Türkiye’de bir iç savaş çıkmasını bekliyorsunuz, ben beklemeyin derim..şimdiden kıçına KINA yak...
Allah sana akıl vermemiş, Ermeni piçi...
Kendi kapasitende kendine bir iş bul, gazeteciliği beceremiyorsun, alt yapın yok, mantığın yok, bilgi denen şeyden sende hiç yok...şerefsiz ve hayasızsın...onun bunun önüne attığı kemikle geçiniyorsun, parazit.. vampir...”

***

Bu zat öyle takma adların ardına saklanan biri de değil. E-posta adresinden anladığım kadarıyla Almanya’da yaşıyor. Adının yanında yüksek mühendis olduğunu da belirtiyor. Yani okumuş yazmış biri.
Adı… Yok, efendilik de, adı da bende saklı kalsın.
Yazdıklarından şiddetli bir AKP, dolayısıyla Tayyip Erdoğan “düşmanı” olduğu belli. Ancak üslubunun, düşündüklerini dile getirme yönteminin Tayyip Erdoğan’dan hiç farkı olmadığı da pek açık...
“Acaba bu zatla ilgilenmesi gereken nefret suçlarına bakan savcı mı, yoksa iyi bir ruh hekimi mi” gibi ucuz takılmaların bu yazıda yeri olmasa gerek.
“Tamam da bu zat özel bir durum. Genelleme yapılamaz” gibisinden iç serinletmelerin ise hiç yeri değil. Cumhuriyet’te yeniden başladığımdan bu yana aldığım birçok e-mektup, bu adamcağızın yazdıklarından çok farklı değil. Tamam, belki bu kadar ölçüsüz hakaret içermiyorlar, ama zihniyet olarak aralarındaki fark nitel değil, nicel. Hatta aktardığım e-mektupları okuyup “Adamın ağzına sağlık. Az bile yazmış” diyenler çıkarsa çok değil hiç şaşmam.
Üstelik ve bence daha vahimi, bu sadece şu ya da bu nedenle Aydın Engin’e yönelik bir nefret, öfke ve karşıtlıkla sınırlı değil. Pek çok meslektaşımın buna benzer, hatta daha beter e-postalar, telefonlar aldıklarını biliyorum; bilmediklerimi de tahmin ediyorum.
Mesela Hürriyet’te yazan Ahmet Hakan, bizde yazan Hikmet Çetinkaya, T24’te yazan Hasan Cemal, Radikal’de yazan Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Taraf’ta yazan Hayko Bağdat bildiklerim. Sözcü’de yazan Emin Çölaşan’ın, Agos’ta yazan Rober Koptaş’ın, Yeni Şafak’ta yazan Ali Bayramoğlu’nun, Zaman’da yazan Mümtazer Türköne’nin de benzer mesajlardan epey nasiplendiklerini şiddetle tahmin ediyorum.
Gözünüzden kaçmamıştır, rastgele örnekler seçerken birbirleriyle siyasal, ideolojik olarak epey farklı, hatta zıt yerlerde duran meslektaşları andım.
Farklı düşünene yönelik bu açıklanması güç tepki, ülkede herkesi yavaş yavaş sarmaya başlayan bir zihniyeti somutluyor: Benden farklı düşünüyorsun! Öyleyse geber!
Farklı düşünene yaşam hakkı tanımayan bu zihniyet, kendisine de yaşam hakkı tanınmayacak bir zehirli düşünce dünyasını beslediğini fark etmiyor olabilir mi?
Galiba olabiliyor.
Demokrasiyi imkânsız kılan, bir arada yaşamaya olanak tanımayan bu zihniyet üstüne ciddi bir tartışma başlatabilme umuduyla yazdım.
Galiba pazarınızın da tadını kaçırdım.
Hoş görün…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları