Yerelden başlayarak

16 Nisan 2019 Salı

Yerel yönetimlerin demokrasinin beşiği olduğu yaygın söylencesi, tarihsel gerçeklere uymaz. Demokrasilerin gelişme süreci tarihte merkezi yönetimler çevresinde oluşmuştur.
Türkiye gibi, tabanında üretim artışı olmadan kırsal kesimden göçün, kentlilik bilincinin oluşmasını engellediği, kentlerin köyleştiği, köylüleştiği ülkelerde yerel yönetimlerden demokrasi çıkmasını bekleyenler, orada yeni bir rant ve talan odağı oluşması gerçeğiyle burun buruna gelince büyük hüsrana uğramışlardır.
Sosyo ekonomik çarpıklık, patenti Anavatan’ın olan “işbitirici-köşe dönücü” belediyecilik kavramını egemen kılarak, yerel yönetimlerin yeni rant paylaşım odağı olması olgusunu pekiştirip de sosyal demokrat partiler de bu modelin doğrultusuna girince,1989’da SHP’nin yüzde 28.69 oy oranı ile İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 39 ilin belediye başkanlığını kazanmasıyla doğan fırsat sosyal demokratlar tarafından kullanılamadı. Bunun bedeli de sonraki yerel seçimlerde ödendi.

***

Oysa yerel siyaset, Türkiye’nin tarihinin en parlak dönemi olan Kurtuluş Savaşı sırasında demokratik gelişmenin ve bağımsızlık hareketinin öncülüğünü yapmıştı. Temeli, Anadolu’nun dört bir yanında Mondoros Mütarekesi’nin hemen ertesinde 5 Kasım 1918’deki Kars Şûrası ile başlayan yerel kongrelere dayanan kurtuluşun başarısı da lideri Mustafa Kemal’in, meşruiyetini halk iradesinden alan bu demokratik cevherin önemini iyi kavramasından doğmuştu.
Demokratik yerel kongre iktidarlarının köşe taşlarını Erzurum, Sivas ve Ankara’daki TBMM’nin oluşturduğu gelişim süreci de, yerelden bölgesele, oradan ulusala doğru evrilen bir doğrultuda gelişerek, Bülent Tanör’ün “savaş demokrasisi” olarak adlandırdığı kendine özgü yapıyı oluşturmuştur.
Kısacası diyeceğim o ki, Türkiye’nin bağımsız varlığının ve kendine özgü “savaş demokrasisi”nin ortaya çıkmasında temelde yerel siyasetin büyük katkısı olmuştur.

***

Sosyal demokratların İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir, Antalya, Mersin gibi Türkiye’nin üretiminin çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren kentleri aldığı, Bursa’yı zorladığı 31 Mart 2019 yerel seçimleri de bir kez daha yerel yönetimlerin demokrasinin odağı olacağı bir modelin yaşama geçmesi sürecinin temelinde yer alması olanağını doğurmuştur. Demokrasiyi ve insanı yerel yönetimlerin odağına oturtan kampanyalarıyla CHP’li adaylar elden alınan demokrasiyi önce yerel yönetimlerden başlayarak tekrar geri alma sürecini başlatma fırsatını yakalamışlardır.
Bunun için yapılması gereken, bir rant paylaşım odağı haline getirilmiş olan yerel yönetimleri, insana ve emeğe öncelik veren, kimseyi dışlamayan, kucaklayıcı, üretici, özgürlükçü, katılımcı birer demokrasi beşiği haline getirmek ve sonra bunu yerelden ulusal politik platforma taşımaktı.
Burada 25 yıl içinde yeryüzünün tarih, kültür ve doğa talanının megapolü haline getirilmiş olan İstanbul’un çok özel bir yeri olması kaçınılmazdı.
İstanbul rantından vazgeçemeyen AKP ise, bu talan odağının katılımcı demokrasi laboratuvarına dönüşmesine asla göz yumamazdı.
İstanbul kavgasının altında yatan gerçek işte budur.

Can Bartu
Üç ay kadar bir süre kendisiyle haftada bir TV programı yaparak daha yakından tanıma olanağını bulduğum, gençliğimin efsanesi Can Bartu’yu yitirdik.
Birçok Galatasaraylı gibi ben de, Lefter ve Can dolayısıyla Fenerlilere kıskanarak bakarken, bir yandan da onları kendimizden bir parça olarak benimserdim. Fenerbahçeli Can, tıpkı yakın dostu Galatasaraylı Metin gibi, toplumsal benliğimiz ve bütünlüğümüzün temel taşlarından biriydi.
Hepimizin başı sağ olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları