Enver Aysever

Beka sorunu!

24 Nisan 2019 Çarşamba

“Milliyetçilik”, “dincilik” kapitalizmin temel dayanağıdır. Tüm dünyada işe yarayan, tehlikeli ve kullanışlı ideolojilerdir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa (elbette Osmanlı’dan miras) bu gerici damar diri olmuştur. DP, askeri yönetimler, ANAP, AKP bu kavramları kullanarak liberal iktisadi yapıya hizmet etmiştir. (Her dönem CHP’de buna teşne olan bir vardı.) Piyasacılığı kutsayan bu siyasal söylemin adı: “Muhafazakârlık”. (Bu düzende tarikatlar, vakıflar, cemaatler her biri çıkar grubudur. Liberaller inatla “sivil toplum kuruluşu” dese de, hakikat budur!)

Egemen muhafazakâr dil
Artık cep telefonumuza gelen “Hayırlı cumalar”, “Kandiliniz mübarek olsun” türü iletiler herkesçe kanıksanmış durumdadır. “Bunda ne sakınca var?” diye iyi niyetli soranlara şunu anımsatmak gerekir; bu iletileri bize gönderen siyasiler, operatör ücretlerini ceplerinden ödemiyor. Kamu kaynaklarını siyasal amaç için kullanmak yanlıştır (bana kalırsa suçtur). Ayrıca dini siyasete alet etmek laikliğe aykırıdır. Popülist muhafazakâr dil herkesi tutsak etmiş durumda! Bu sorunla yüzleşmedikçe sandıkta geçici başarılar edinilse de, aydınlanma savaşı kazanılamaz.

Tek adam dayatması
Sina Akşin’de rastladım (Kısa Türkiye Tarihi), Tanzimat Dönemi’nde Fuat Paşa’nın sözüne: “Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Yukarıdan gelen kuvvet cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hâsıl etme imkânı yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir.” Ne demektir bu?
Padişaha direnecek halk yaratmak mümkün değildir! “Devlet” dediğiniz padişahın mülküdür. Bunu içeriden dengeleme olanağı bulunmayınca, tipik sömürge anlayışıyla dışarıdan hak, hukuk, adalet beklenmektedir. Osmanlı, vaziyeti böyle idare etmeye çalışsa da çökmüştür. Bu türden bir yapının bilim, sanat üretmesi mümkün değildir. “Tek Adam” düzeninin doğal sonucudur bu. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde bu türden otoriter rejimlerin insanlığa katkı yapanını gördünüz mü? Cumhuriyet Türkiyesi bunu ortadan kaldırmış eksikli de olsa demokrasiye geçmeyi başarmıştır (idi).

Milli irade sorunu
Şimdi yüz sene sonra, bunca kazanımdan vazgeçip geriye dönmenin anlamı var mı? 31 Mart seçimi gösterdi ki, bu ülkenin insanı çoğunlukla “yurttaş” olmayı öğrenmiş, sindirmiştir. Dünyanın hemen tüm siyasal değişimlerinde iktisadi koşullar belirleyici oldu. Fransız İhtilali bunun tipik örneğidir. Demokrasi, iktidarların değişimini sandık yoluyla sağlayarak kurallara bağlamıştır. (Sanırım Alain Tourain’in sözüydü. Bir konuşmasında “demokrasi”yi sertçe eleştirir, dinleyenlerden biri: “İyi de yerine ne öneriyorsunuz” deyince. “Şimdilik bundan iyisini bulamadık” yanıtı vermiş, benim ki de buna benzer bir durum. Demokrasi meselesi başka yazı konusu olsun. “Sosyalist demokrasi” diye dursun şurada.)
Seçim sonuçları bir türlü karara bağlanamayınca, hepimizin aklına 7 Haziran örneğinin gelmesi rastlantı değil elbette. Maalesef İslamcıları sandıkla getirmek mümkün, ancak götürmek o kadar kolay olmuyor. Oysa biraz hukuka saygı, ülkeye soluk aldıracak.

Saray sorunu
Borcu borçla kapar haldeki Osmanlı’da, Abdülmecit’in kızı Fatma Sultan’ın 15 gün süren düğününde 2 milyon altın harcanır. “Yeni Türkiye” dedikleri o günlere dönme arzusudur. Denetimden uzak bir sarayda sürülen şatafatlı hayatı kimse sorgulamasın diye tüm çaba. Sokaktaki insana da “bayrak”, “din”, “kitap” ve “şehadet” düşüyor. Bu anlayışa (muhafazakârlığa) teslim oldukça her zaman tepedeki kazanır.
Beka dedikleri bu çürümüş düzendeki ısrarın nedeni budur!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları