Feyzi Açıkalın

Yaş alıyorum…

04 Mayıs 2019 Cumartesi

“Yaşlanmak” yerine “Yaş alıyorum” sözünü kim uydurduysa Allah ondan razı olsun. Yaşlılığın gizlenmeye çalışıldığı ve karşıdakinin de bunun farkında değilmiş gibi davrandığı sahtekarca ilişkilerde yaş almak fiilini kullanmak çok yararlı oluyor…

Buradan yola çıkarsak; yaş, alınır satılır mı? Yaş almak yalnızca toplamanın kullanıldığı bir aritmetik işlemi midir? Geçirilen yılların toplamının sonucuna göre mi değer kazanır, yoksa aralardaki kaliteli periyotların sıklığı mı önemlidir ?

Kümülatif yani birikerek, her yıl üstüne biraz daha koyarak giden bir toplam söz konusuysa yaş, yani “yaşlılık” artık “satılacak” kıvama da gelmiştir. Tabii burada pazar önem kazanır. Akıllı olanlar ya kendi alıcısını yaratır ya da ona göre mekan değiştirir.

Kazanılan birikimler kişiyi her zaman pişirmeyebilir. Kişiden etkilenen alıcıların düzdüğü övgülerin, ham olan insan malzemesinin egosunu yükseltme tehlikesi vardır. Eğer ego kontrol altında tutulur, yıkıcı etki göstermezse, zehir kıvamında usul usul bünyeye verilen doz insanı dinç tutmaya yeter.

Yaşlanmanın, “artığı” ya da “artısı” denebilecek bir son ürünü varsa ve yakın çevresinde gelişen, ondan yararlanma, feyz alma isteğini kişi sezerse yaşam enerjisi yükselir. Üretim isteği artar.

Yaş, “kaçırılır” yani saklanır. Ama asla başarılı olunamaz. Üstüne üstlük, bu eylemde komik düşme ihtimali de yüksektir. Yine, karşıtlarının kibarlık derecesine göre sürer bu oyun.

Bu arada, yaş “tahmini” nden kaçınmak gerekir. Yaş almada pratiği güçlü olan birisi, “Kaç yaşında gösteriyorum?” sözüne asla yanıt vermez. Sorusuna yanıt bekleyenin hangi yaş aralığını gözüne kestirdiği bilinemeyeceği için, uydurmak da işe yaramayacaktır.

Bir de, yaş “karşılaştırılır”. Aynı yaşta olduğu sezilen insanlarla ister istemez akli melekeler (yeti) ve fiziki baharet (üstünlük) mukayesesi (tam da bu ağdalı dille!) yapılır. Kötü alışkanlıklara sahip olanlarla aynı yaşta ölmenin haksızlık olacağı ister istemez beyine kazınır!

Yaş alınırken “muhasebe” kaçınılmazdır. Ama defter-i kebir eski düzende tutulamaz. Tutulan muhasebenin ne denli işe yarayacağı sorgulanmaya başlayacağı için, kişide bir görmemezlikten gelme hali oluşur.

Gittikçe artan gerçeklikten kaçış, aslında tam da korkunun dağları sardığı andır. Sanki Alzheimer’e gönüllü bir geçiş için hazırlık yapılmaktadır. Geri kalan zamanın nasıl yaşanması gerektiğinin sorgulaması hız kazanır.

İşte burada bencillik, değerbilirlik, suçluluk gibi birbirinden ilgisiz konularda savrulmalar başlar. Buradan çıkışın en kestirme yolu, güçlü olduğunu bildiğin alanlara yönelmeyle olur.

Güç, ya sana değer verenlerin sağladığı özgüvenle ya da bunca yılın getirdiği kalitelerin hala işe yaradığını görmekle sağlanır, tazelenir. Doğum günleri, hala bu işi nasıl yapabileceği konusunda kişinin kendisini sınadığı günlerdir…

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları