Olaylar Ve Görüşler

1 Mayıs ve sendikalar

04 Mayıs 2019 Cumartesi

İşçi ve memur sendikaları bu yıl da 1 Ma­yıs Emek ve Dayanışma Günü’nü farklı il­lerde kutladı.
Çalışanların ve emeklinin devasa sorun­larının çözümü için siyasi iktidara ortak mesaj vermeleri gerekirken emeğin kutsal günü olan 1 Mayıs’ta bile bir araya geleme­diler. Türk-İş Kocaeli’nde, DİSK, KESK, TTB ortaklaşa İstanbul’da, Hak-İş ve Memur-Sen yine birlikte Şanlıurfa’da alanlarda ol­du. Türkiye Kamu-Sen ise Samsun’da et­kinlik düzenledi. En son 2010 yılında Taksim’de ortak miting gerçekleştiren sen­dikalar, 9 yıldan bu yana bir araya gelemi­yor, Anadolu’nun çeşitli illerinde 1 Mayıs’ı kutluyor.
Taksim Meydanı’nda 1977 yılındaki et­kinlikte vahşi karanlık saldırıda 35 kişinin yaşamını yitirmesinin ardından 1 Mayıs’a emek karşıtı bazı çevrelerin olumsuz pro­pagandası ile korku ve gerilim günü ola­rak bakıldı. Ancak sağduyulu, barıştan ve emekten yana işçilerin kutlamaları ile kay­gı yerini ilerleyen yıllarda doğal olarak bay­ram coşkusuna bıraktı.

Gölge düşürmediler
Kutlamaları sabote etmek isteyen art ni­yetli kişiler zaman zaman kendini göster­se de işçiler ve sendikalar bunları hep dış­ladı, 1 Mayıs’a gölge düşürmelerine engel oldu. Zaten artık 1 Mayıs gerginlikten sıy­rılıp, emekçilerin alanlarda taleplerini hay­kırdığı, eşi ve çocuğu ile halay çektiği, coş­kulu bayrama dönüştü.
Günümüzde işçinin, memurun, emekli­nin, milyonlarca dar gelirlinin sorunları or­tak ve yıllardır çözüm bekliyor. Bu sorun­lara karşı birlikte hareket etmeleri gere­ken emek örgütleri ne yazık ki, 9 yıldan bu yana ayrışıyor, bir araya gelemiyor. Kıdem tazminat fonunun kurulmak istendiği, aylık ve maaşların enflasyon karşısında giderek eridiği, günde beş emekçinin canını alan iş cinayetlerinde Türkiye’nin dünya şam­piyonluğuna koştuğu, sosyal güvence ve sendikadan yoksun kaçak işçi çalıştırma­nın varlığını sürdürdüğü, çocuk işçiliğinin yaygınlaştığı ortamda sendikaların ortak­laşa 1 Mayıs’ı kutlayıp, toplumsal sorunla­ra karşı birlikte mesaj vermeleri gerekmez mi? Ama nerede. Yine farklı illerde, yine ayrışma. Zaten giderek kan yitiren sendi­kacılık, bu ayrışmadan ötürü daha da örse­leniyor. Bırakın ortak hareket etmeyi, üye sayılarını artırmak için karşılıklı birbirleri­nin örgütlü olduğu yerlere saldırıyorlar.
Türkiye’yi bugüne değin Uluslararası Ça­lışma Örgütü’nün (ILO) düzenlediği çalış­ma konferansında temsil eden Türk-İş’in yeniden temsil edilmesi tartışılıyor. Ge­çen yıl Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet­ler Bakanlığı’nın kararı ile Türkiye’yi temsil eden Memur-Sen’in gönderilmesi ILO Ge­nel Kurulu tarafından eleştirilmişti. Bu yıl sendikalar arasında yine uzlaşma yok. Ba­kalım nasıl anlaşacaklar? Doğrusu ILO’da Türkiye’yi işçi sendikalarının temsil etme­si. Geçen yıl, bakanlığın kararını protes­to amacıyla Türk-İş, DİSK, KESK ve Türkiye Kamu-Sen ILO toplantılarına katılmamıştı.

Özeleştiri yapılmalı
Hem, memur sendikaları yeraltında ça­lışan madencilerin, karayollarında yaz kış demeden emek harcayan ulaşım işçileri­nin, ya da sokaklarda temizlik yapan bele­diye emekçilerin sorunlarını ne denli anla­tabilir, hakkını savunabilir?
Asli görevi üyelerinin sorunlarına çözüm bulmak olan sendikalar, bunları bir yana bırakıp, “Kimin üyesi daha fazla”, “İşyer­lerinde o yetkili, hayır ben yetkiliyim” gibi nedenlerle karşılıklı salvo yarışına giriyor. Aslında sendikalar karşılıklı atışma yerine 14 milyona yakın işçiden salt 1.5 milyonu aşkınının sendikalı olmasını sorgulamalı, özeleştiri yapmalı.
Bakanlık verilerine göre, sendikalaşma oranı yüzde 12 düzeyinde olsa bile toplam işçi sayısına göre düşük. Toplam 13 mil­yon 844 bin işçiden 1.5 milyonu sendika üyesi. Oysa Avrupa ülkelerinde sendika­laşma oranı ortalama yüzde 15 düzeyinde. Toplam işçi sayısına göre hayli düşük sen­dikalı işçilerin oranı. Her işçi, memur ana­yasal hakkını kullanarak hiçbir baskı ve yıl­dırma ile karşılaşmadan istediği sendika­lara üye olmalı. Sendikalar demokrasinin olmazsa olmaz kurumlarıdır. Bağıtladıkla­rı toplu iş sözleşmesi ile üyelerine önemli oranda ücret ve sosyal hak artışı sağlıyor, işverene karşı işçinin her türlü yasal hakla­rının güvencesi oluyor.
Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı dö­neminde işçiye kazandırdığı sendikalaşma hakkını günümüzde çalışanların çoğunlu­ğu yeterince kullanamıyor. Ya işveren bas­kısı ya işten atılma korkusu ya güvensiz­lik ya da başka nedenlerden ötürü sendi­kalaşmaya soğuk bakıyorlar. Emekçinin korkusunu, kaygısını gidermek sendikala­rın temel ödevi. İşçilerin, haklarını koru­yacak bir sendikaya üye olması, sendika­sız olmaktan her daim daha yararlı ve ka­zançlıdır.
İşçi ve memur sendikaları birbirlerinin üyelerine saldırma yerine ortada duran po­tansiyel çalışanları üye yaparak sayıları­nı artırmalı. Böylelikle hem sendikalar hem çalışanlar hem de sendikalaşma oranı ar­tan Türkiye kazanır.
Tüm emekçilerin 1 Mayıs bayramı kut­lu olsun.
 

Şükrü KARAMAN
Gazeteci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları