Bilimin ve Büyünün Sonsuzluğuna Yolculuk

04 Ekim 2008 Cumartesi

Gencecik bir adam Müzikle, illüzyonla ilgisi lise yıllarında başlıyor. Galatasaray ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nin ardından, ekonomi hukuku alanında yüksek lisans yapmak için gittiği Londra’da sanatın büyüsüne iyice kaptırıyor kendini. Tiyatro, opera, bale sahnelerini okul belliyor. Kendisine biçilen yaşam tarzına başkaldırıyor. Kendi serüvenini kendi yazmaya başlıyorŞarap, şampanya üretmeyi de öğreniyor bu arada. Yalnızca, kendisinden beklendiği için değil (kendisini evlat edinen dayısı Cenap And, Kavaklıdere şaraplarının başına geçirmek istiyor o günlerde), meraklı olduğundan

Merakı, tüm yaşamı boyunca peşinden sürüklemiş onu. İnsanların nasıl eğlendiğini, sanatsal üretimin kaynaklarını araştırmış. Ülkesine döndüğünde, şarap fabrikasını yönetmiş bir süre, ama sanata duyduğu tutkulu aşk onu bambaşka bir dünyanın içine çekmiş. Büyüyle bilimin birbirine karıştığı bir dünya.

Londra’da arkadaş olduğu Bülent Ecevit’in önerisiyle Ulus’ta tiyatro eleştirileri yazmaya başlıyor (benim tiyatro tutkumun en büyük sorumlusudur bu yazılar!) Çok geçmeden, yaşamın acı gerçeklerini buluyor karşısında Metin And. Sevda And’ın ölümünün ardından Cenap And’ın kendisini mirastan mahrum bırakması ve kurmaya söz verdiği sanat vakfını kurmaktan vazgeçmesi yıkıcı bir darbe oluyor. Ve bu talihsiz olay, hayatında yeni bir dönemin başlamasına neden oluyor. Fabrikadan ayrılıp tümüyle tiyatroya adıyor kendini... Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Kürsüsünde geçen yıllar, yetiştirdiği nice öğrenci (konuk olarak katıldığım derslerindeki heyecanlı anlatımını, o muzip muzip gülümseyen bakışlarını nasıl unuturum)

Metin And, 81 yıl boyunca durmaksızın araştırdı, onlarca kitap, binlerce makale yazdı. Çağdaş kültür-sanat dünyasına dair bilgisini, bilinmeyenle buluşturmak, kültürümüzün kökenlerine inmek için çabaladı durdu. Seyirlik oyunlardan saray şenliklerine ilişkin ne biliyorsak onun sayesindedir. Karagöz’den minyatüre geleneksel kültürümüzün tüm öğelerini araştırdı. Enis Batur’un dediği gibi, bir arkeolog gibi çalıştı. Tanzimat ve Meşrutiyet döneminin tiyatro hayatına ilişkin bilgileri dünya kütüphanelerinden buldu çıkardı. Osmanlı kültürüne büyük değer verir, Osmanlı’nın çokkültürlü yapısının sanat hayatımızdaki belirleyici rolünün altını çizerdi. Osmanlı sanatında Avrupa etkisine, Avrupa sahnelerinde Türk imajına ilişkin çalışmaları, pek çok araştırmacıya kaynaklık etmeye devam edecek. Doğu tiyatrolarını çok iyi bilir, onların geleneksel köklerinden nasıl ustaca yararlandığını anlatırdı. Bale, bir başka tutkusuydu. Yazılarıyla ulusal balemizin gelişme sürecine yol gösterdiğini söyleyebilirim.

Dar bir alanda uzmanlaşmak yerine, kültürün tüm cepheleriyle birden ilgilenmeyi seçen, hayatın ve sanatın bütünselliğini her kitabında bir kez daha hatırlatan dört dörtlük bir kültür adamıydı Metin And.

Bir bilim insanı olarak, pek çoklarını şaşırtan bir yanı vardı. Daha küçük yaştan gönül verdiği illüzyon sanatı, son yıllarında en önemli ilgi alanlarından birini oluşturuyordu. “Tiyatrodan sıkılıyorum artık” diyordu

Dünkü gazetelerde, onu öven satırlar arasında dolaşırken düşünmeden edemedim. Ondan yeterince yararlanabildi mi bu ülke? Evet, kitapları yalnızca ülkemizde değil, bütün dünyada tiyatro bilimine ışık tutmaya devam edecek. Ama, savunduğu sanat görüşlerini hayata geçirebilecek miyiz ? Yalnızca bir araştırmacı değildi Metin And. Kültür-sanat yönetimi alanında müthiş bir bilgi deposuydu. Daha 60’lı yıllarda ‘Özerk Sanat Kurumu’ savını ortaya atanlardan biriydi (bir diğeri de, Bülent Ecevit Londra gözlemlerinden kaynaklanıyordu bu görüşleri büyük bir olasılıkla). Ama, geçen yıllar içinde hiçbir politikacı -hatta Ecevit’in kendisi- bu savı hayata geçirmek için çaba göstermedi (iktidarda olunca, özerklik sözcüğünden korkuluyor demek ki).

Artık aynı şeyleri yazıp çizmekten bıkmıştı. Gerçeklerden kaçmak için illüzyona sığınıyordu. Tiyatro sanatının temelinde yatan ‘büyü’ olgusunun hayatında önemli bir yer tutması şaşırtıcı değildi.

Yalnız bir insandı. Yalnızlığından yakınmazdı. Başından evlilikler de geçti. Ama, o hep tutkularıyla yaşamayı seçti. Para pul, şan şöhret önemli olmadı. Yalnızlığını, paylaşarak aşmayı denedi. Yazarak, anlatarak, bildiklerini paylaşarak

Ben de bir rüyamı paylaşarak bitireyim: Metin And Kültür Araştırmaları Enstitüsü’nün kurulması Hem de onun özlediği bir özerk sanat kurumu bünyesinde

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yine de İyimserlik 10 Ocak 2009
Dün Yok mu? 3 Ocak 2009
Karadeniz'e Bir Yolculuk 27 Aralık 2008

Günün Köşe Yazıları