Olaylar Ve Görüşler

Ötede gürültü var!

08 Mayıs 2019 Çarşamba

Seçim/seçilme eğer demokratik bir haksa, burada iradesini gösteren ‘halk’ın da tercihine saygı gerekir.
Yığmacı bir zihniyetin akıl tutulması her ulusta, her dönemde yıkıcı olmuştur. Yaşanan gerçeklerin “tahrif”ine dönük bir bakışın egemenliği şaşırtıcı gelmiyor artık. Yakın tarih sürekli öğreticidir insanlığa. Yalan, karalama, ötekileştirip düşman yaratma psikozundaki bu bakışın sözcüleri günbegün kin ve nefret kusmaktadır. Avrupa’nın o yıkıntılara tanık zamanları her bakımdan aynadır bize de.
Şu açıktır ki, hükmetme bir düşünce biçimi olarak her türlü özgürlüğü yok sayma hakkını kendinde bulur.
Bunun siyasi iktidar olmak, güçleri elinde bulundurmakla ilgisini bilen bilir. Yani güç bende hezeyanı!
Düşünsenize, pragmatik bir siyasi bakışla ortama/zamana/ duruma göre değişkenlik gösteren bu anlayış; şimdi de “Türkiye ittifakı” gibi muğlak bir kavramı ortaya atarak, toplumun neredeyse tüm kutsal değerlerini tek bir erkte toplayarak, sözüm ona “sosyal barış” çağrısı yapmayı tasarlamıştır.

Sağır sultan duydu!
Yaşanan her türlü değişim dönüşümde yıkıcı, totaliter bakışı egemen kılan böylesi bir siyasi argümana sahip tek tipçi zihniyetin adalet anlayışının, demokrasi kültürüne uzaklığını artık Mısır’daki sağır sultan duydu.
Peki, bu telaş, ötede çıkarılan “siyasi” gürültü niye?
Kendini kazanmak-kaybetmek arası bir yerde bile tutamayan/konumlandıramayan bir yaban dil; neden bu kadar ağdalı sözler edip, demokrasi kültürünün olmazsa olmazı kutsal değerlere adeta saldırıyor?
Bunu öncelikle sorgulaması gereken, artık iyice hissedilebilen totaliter anlayışın toplumsal barışı tehdit ettiğini gören/ bilen/düşünen, vicdan duygusuyla yurttaşlık bilincine sahip ülkenin her bir vatandaşıdır.
Yani, o her türlü gürültü, kirlilik, yozlaşma, çürüme, değer yitimi, siyasi dezenformasyona karşı sesini yükseltmesi gerekenler; elbette ki “seçen”ler olmalıdır. Ötedeki “seçilmiş”lerin halk/yurttaş adına her şeyi yapabilme iradesine sahip olamadıklarını göstermesi gerekiyor.
Özcesi, seçim/seçilme eğer demokratik bir haksa, burada iradesini gösteren “halk”ın da tercihine saygı gerekir.
Bunu, siz, eğer mevcut siyasi (erk) konumunuzla yok sayar, her türlü kirli oyunla, manipülasyonla karalarsanız; yarın sizi daha karanlık zamanların beklediğini gene o seçimle gelen irade öğretebilecektir.

Totaliter ipotek
Ülkedeki şu anki manzara totaliter bir anlayışla çöküş/değersizleştirme/güvensizlik yaratarak halkın iradesine ipotek koymaktır.
Siyasi ikbal peşinde olanların ülkenin kaderini belirlemedeki telaşını bir yere kadar anlarız.
Mevcut iktidarın 17 yıllık hercai yönetiminin bu kaderi nasıl kedere dönüştürdüğünü bilmem söylemeye gerek var mı?
Ekonomik göstergeler, sosyolojik manzara, kültürel yozlaşma, aile ve toplum katındaki değer yitimi/çöküş... İşte bunların her birinin sebebi hercailik, sonucu da kederdir.
Burada tam şunu sorabiliriz: Türkiye nereye gidiyor?
Mevcut iktidarın “parti devleti” tezinin mayası tutmamıştır.
Ülke her açıdan çöküşe sürüklenmektedir. Siz bakmayın o nefes aldırma telaşlarına, açıklanan göstergelere; bunlarla bile ne üretimi, ne işsizliği, ne yoksulluğu, ne de enflasyonu alt edip büyüme endekslerini rakamlara dökerek kendinizi kendinize bile inandıra bilirsiniz.
Bu gürültü bence, her açıdan yaşanabilecek artçı depremlerin çağrısıdır aslında.
Ve biz, bunun, “kimsesizlerin kimsesi” diye iktidara gelerek ülkelerini yağmalayanların argümanı olduğunu yakın tarihten biliyoruz.
Örnek mi istiyorsunuz?
Latin Amerikalı ünlü sinemacı Fernando Solanas’ın bir başyapıtı olan belgeseli “Yağma Anılar”ı (2004) izleyin öyleyse.
1989-1999’larda bu söylemlerle iktidara gelen Carlos Menem’in on yıl içinde ülkesi Arjantin’i nasıl yağmaladığını anlatır, Solanas.
Yakın tarih de ders vermektedir. Tabii ki almasını bilene!
Sahi, dışarıdaki çığırtkanlık/gürültü niye bu kadar dersiniz?  

Feridun Andaç



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları