Kural Yok!

11 Kasım 2014 Salı

Çok hoşuma gitti, devam etmek istiyorum, geçen hafta bir yazımda ilerde yaşadığımız dönemi yazacak tarihçilerin nelerden söz edeceğini az çok belirtmiştim ve yaşadığımız bu döneme; Türkiye’de Cehalet Dönemi adı verileceğini söylemiştim. Şimdi bunu biraz daha ileri götürüp yeni bir başlık ekliyorum: “Kural Yok Dönemi!”
Şöyle başlıyorlar: Cehalet Dönemi’nde ülkede hiçbir kural geçerli değildi. Dönemin Başbakanı ülkeyi var eden, bütün dünya liderleri tarafından her konuda “dâhi” düzeyinde olduğu söylenen lider Mustafa Kemal Atatürk’ü anımsatan, onun değerlerini anlatan her şeye düşman olmuştu. Ağaçlara ve ülkenin doğasına düşkünlüğüyle bilinen Mustafa Kemal’e inat, Başbakan ve emrindekiler, gördükleri her yeşili, her ağacı “kesin!” emri vermeyi en önemli işleri bellemişlerdi.
Bu nedenle Enerji ve Çevre bakanları komik miktarda elektrik üreten HES’ler ve artık dünyanın terk ettiği termik santrallar için canla başla savaşıp, ülkedeki çok değerli zeytin ağaçlarının ve sakız ağaçlarının çanına ot tıkamayı baş iş edinmişlerdir. Öte yandan artık kullanılmaması gereken maden ocakları Başbakan’ın emriyle özel ve yandaş kişilere verilmiş, buralarda hiçbir kural geçerli olmadığından sürekli ölümler meydana gelmiş ve Enerji ve Çevre bakanları halk tarafından adeta ölü yıkayıcılar olarak görünmeye başlamış.
Bu arada, Facebook’ta gruplar oluşturulmuş ve bunlar akla ziyan cümleler yazarak, zeytin ve diğer ağaçların birer Yunan Truva atı olduğunu, Türkiye’nin gelişmemesi için özellikle bu murdar zeytin ağaçlarının dikildiğini ve zeytinin kısırlık yaptığını cümle âleme yaymaya başlamış ve bu yayınlar dünyanın zeytinyağı üreten ülkelerinde alkışlarla karşılanmıştır. Yaşasın dangalak Türkler!
Başbakan’ın ağaçlarla ilgili en büyük mücadelesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün emeğiyle kurulan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki ağaçları yok etmek için verdiği mücadeledir. Buradaki ağaçların kesilmesi için, akla ziyan büyüklükte bir saray yapılsın emri verilmiş, iyice şahlanan mimar da bin odalı bir saray çizerek tüm ağaçların kesilmesini sağlamış ve kendini dünyanın en büyük sarayını yapan mimar olarak tescillemiştir.
Ülkenin cehalet ve kural yok döneminde, muhalefetteki partiler, iktidardaki partinin bu ağaç kesme ve büyük binalar yapma sevdasından öylesine etkilenmişlerdir ki, onlar da bölgelerinde kaçak yapılan ve ellerinde bu binaların kaçak olduğuna dair mahkeme kararları bulunmasına rağmen, o binaları yıkmayı hiç düşünmemişlerdir. Hatta o binalara ruhsat vererek aman da aman bu çorbada bizim de tuzumuz var, diye şakır şakır oynamaya başlamışlardır.
Bu arada ülkedeki dar gelirliler, iktidardaki partinin sosyal yardımlarından fazlasıyla yararlandıkları için (resmi rakamlarla 3 milyon 500 bin kişi çeşitli nedenlerle her ay belirli bir miktar maaş almaktadır) ağaçlar kesilmiş, dereler kurumuş, madenlerin ömrü bitmiş, evet onlar için bu sorunlar hiç mi hiç gündeme gelmemiştir. Muhalefet partileri, patronlara ülkeyi bir altın tepsi içinde sunan iktidarın ekonomik politikalarını hiç mi hiç eleştirmedikleri, hatta kapitalizme kendimizi daha fazla uyarlayalım, şu dünyadaki paranın emrindeki Derviş Bey’e biraz daha kulak verelim diye yırtındıkları için, “Ah halkımız bize neden oy vermiyor” diye ağlamayı iş edinmişler ve hatta bunun için bir ağıtçı fonu oluşturmuşlardır.
Ülkenin diğer bir muhalefet partisi mensupları ise insanlarla alay eder gibi, sınır ötesi tezkereye evet demiş ama “Sınırımızdan neden peşmerge güçleri geçti?” diyerek kimselerin anlamadığı bir söylem geliştirmişlerdir. Bütün muhalefeti de “PKK bir terör örgütü mü değil mi” sorusuna indirgemişler ve ülkenin toprakları çoraklaştırılırken, ülkenin suları kurutulurken kuzu kuzu yatmayı tercih etmişlerdir. Her zaman kurt olduklarını iddia etmelerine rağmen.
Peki, bu ülkede hiç mi umut yoktur? Tarihçiler şöyle yazacaklardır; ülkedeki insanlar demokrasi, özgürlük ve kendi halkları için yeterli mücadeleyi vermemişlerdir. Her şey onlara sunulmuştur, çünkü ülkenin toprakları çok zengin, coğrafyası çok elverişlidir. Bu nedenle ülke insanı tembelliğe alışmış, ancak elindekileri tek tek yitirince “Yahu ne oluyor? Neden ağaçlarımız kesiliyor, neden sularımız kurutuluyor?” diye ilk kez düşünmeye başlamışlardır.
Başbakan’ın, Mustafa Kemal Atatürk değer verdiği için, sevdiği ve önemini kavradığı için ülke yeşiline karşı verdiği mücadele, öyle had bir safhaya varmıştır ki, neredeyse bir emir çıkarılıp “Ülkedeki her yeşillik kesilecek!” demeye bir adım kalmıştır. O zaman ülke insanları, “Bu ağaç sana ne yaptı kardeşim?” demeye başlamışlardır.
Çevre Bakanı’nın “Zeytin marketten de alınır. Birkaç zeytin ağacı için termik santrallardan mı vazgeçeceğiz” lafı, dalgaya alınmış, bizim kadar güneş enerjisi olmayan Almanya’nın termikleri kapatıp güneş enerjisine geçmesi, herkesin kafasında ne oluyor sorusunu yaratmaya başlamıştır.
Sonuç, iktidar partisi en büyük yeşillik olan tüm zeytin alanlarını kesmek için bir kanun çıkarmak üzeredir. Ve her zeytin ağacı kesilirken, ülkenin tüm çocuklarının nafakasından bir zeytin eksilecektir. Ülkede bunun acısını duyanlar fazlalaşmaya başlamıştır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları