Mümtaz Soysal

Amerika'dan Dersler

05 Ekim 2008 Pazar

BAŞKA ülkelerin siyasal tartışmalarını yakından izlemek, sanıldığı kadar yararsız bir merak değildir. Tam tersine, onların kendi sorunlarına bakışlarını ve çözümlerini izlerken kendi ülkesini düşünür insan, ister istemez.

İzlenen ülke, Amerika gibi uzak ve çok farklı bir yer de olsa.

Oradaki seçim kampanyasının dış politika tartışmalarında Türkiyeye ilişkin olarak şöyle bir özellik dikkati çekiyor: Övünç payı çıkarmak için yanlış bir değerlendirmeyle stratejik müttefiksaydığımız ABDnin seçimlerinde Türkiyenin adı bile geçmiyor. Şu bölgede büyük müttefike yardımcı olmamız istenen ya da taşeronluğuna soyunduğumuz sorunlarda bile.

Nelerdir bunlar? Yahut, hiç değilse kendiliğinden yaptıklarımızın ABDye sağladığı yararlardan söz edilebilecek durumlar hiç mi yok? İsrail-Filistin çekişmesi, Suriye-Lübnan-İsrail üçgeni, Rusyanın Kafkaslara ilgisi, İranla nükleer teknoloji sorunu, Irak ve Afganistan çıkmazları, Kıbrısta barışçıl çözüm, Batıya uzanan enerji hatlarının açık tutulması gibi?

Ankaradaki iktidar bütün bu konularda iyi-kötü bir şeyler yaptığı ve olumlu bir rol oynamaya çalıştığı halde, ABDdeki kampanyalarda Türkiyenin adını olsun ağza almaya ne başkan adayları cesaret edebiliyor, ne de başkan yardımcılığına soyunanlar. Hepsi özenle kaçınmakta bundan.

Ermeni ve Yunan kökenli seçmenler korkusu mu? Yoksa, düpedüz, stratejik müttefik görünmek isteyen bir ülkeyi önemsemeyiş mi?

O halde, bizimkilerin göze girme telaşları ve gidip gelişleri niye?

Öte yandan, bambaşka bir alanda, son kriz konusunda ABDde yaşananlar Türkiye için neleri akla getirebilir?

Onlar, 1929 bunalımına Rooseveltin getirdiği çözümler kadar ideolojik bakımdan köklü düşünemiyorlar. Demok-ratlarla Cumhuriyetçiler aynı ideolojik çerçeve içinde dönüp durmakta. Bankaları ve borsa yatırımcılarını kurtarmak amacıyla devletin batıklara yardım elini uzatmasından ve çarşıdaki vatandaşın vergi yükünü hafifletmekten söz ediliyor.

Devrimleri yarım bırakılmış ve ekonomik-sosyal gelişmesi güdük kalmış bir Türkiye böyle davranabilir mi? Bizdeki çareler bu kadar yüzeysel mi olmalı?

Başbakan, krizden zarar görmeyeceğimizi, hatta bunun birtakım fırsatlara dönüştürülebileceğini söylemişti. Onun aklı fikri böylesine basit ve bencil bir fırsatçılığa dönük olsa da, doğru olan bu mudur? Özaldan beri izlenen savrukluğu bırakıp planlı bir karma ekonomi modeline geçmenin, akılcı bir kalkınma seferberliğinde kamunun güvenilirliği ile özel kesimin dinamizmini birleştirerek yeni bir devrimci sinerji yaratmanın günü gelmemiş midir?

Son çeyrek yüzyılın savruk ekonomik-sosyal politikalarına karşı ciddi muhalefet, bu kriz dolayısıyla böyle bir temele oturtulursa başarılı olabilir.

 

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları