Zafer Arapkirli

Akvaryumun suyu değişmeli 

17 Mayıs 2019 Cuma

Hiç uğraştınız mı akvaryum işi ile?
Olağanüstü keyifli ve bir o kadar da meşakkatli bir hobidir.
On yıllar önce, aile dostumuz rahmetli Emekli Albay Ertuğrul Bey Amca’nın evinde tanıştım ilk akvaryumla... Çeşit çeşit, boy boy, renk renk binlerce balıkla uğraşırdı. Tek tek ilgilenirdi o balıklarla. Konuşurdu onlarla.
Çocuk aklımla, o balıkların suyun içinde “kendiliklerinden öylece” yaşayıp büyü­düklerini zannederdim. Evet, birtakım alet edevat gerekiyordu ama detayını merak etmedim hiç. Ama bir gün kendi evimde akvaryum kurup balık beslemeye başla­dığımda, o hayvancağızların en önemli gereksiniminin, en az yem kadar, temiz su olduğunu, o suyun da sürekli havalandı­rılması gerektiğini (birkaç tane balığın göz göre göre ölümlerine neden olduktan son­ra) öğrendim.
Akvaryum gibidir toplumlar.
Her çeşit, her türlü geri plandan, her gelir-bilgi-kültür ve ahlak seviyesinde, her ırk, etnik köken, din ve mezhepten insan aynı suda bir arada yaşamaya çalışır. Yö­netenlerin birinci görevi, o “suyu” temiz tutmaktır.
Bugün ülkemize baktığımızda; 17 yıllık bas­kıcı, faşist, gerici, dinbaz, vizyonsuz, öngörü­süz ve vurdumduymaz yönetimin, 80 küsür milyon insanı, suyu kirlenmiş, zehirlenmiş ve ölümcül bir sıvıya dönüşmüş bir akvaryumda yaşattığını görüyoruz.
Üstelik de o suyun içine, her türlü zehri kendisi akıtarak.
Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik, sömürü, nefret, ırkçılık, düşmanlaştırma, ötekileştirme...
Ne ararsanız var, o septik karışımın içinde.
Demokrasinin olmazsa olmazlarından “adil ve eşit koşullarda yarışılarak ger­çekleştirilen seçim”, o toplumsal akvaryu­mun temiz bir su ile dönmesinin birinci şartı iken, ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Bugün YSK denen heyet, gerekçesini bile yazamadığı bir skandal kararın arkasına gizlenerek, seçilmişin elinden mazbatayı almış, yeniden ve bu kez de “sayılmama ihtimalini yine kimsenin dışlamadığı” bir gereksiz seçime zorlamıştır ülkeyi. Eko­nomide artık Hazine’nin “Milletin Kefen Parası”nı bile harcamayı gündeme geldiği, dış politikadaki güvenlik sorunlarının ülke­nin “gırtlağına sarılma” noktasına dayan­dığı bir ortamda yapılacak üstelik bu seçim.
Zehirli su değişmezse, bu akvaryumda topluca boğulacağız. Suyu temizleyen motorları stop etmiş, zaten su taşıyan hor­tumun da lağım sistemine bağlı olduğu bir tanktayız.

Seçmen analizleri
 Bu seçime gidilirken, benim en çok sini­rimi bozan bir şeyi paylaşmak isterim. Ka­lem ve söz erbabı ile kerameti kendinden menkul “siyaset uleması”nın ağzında sü­rekli bir “Filanca kesim şuna oy verecek. Falanca kesimin oyu şuradan şuraya kayar. Feşmekân kesimin oyunu garanti saymayın, onların yüzde bilmem kaçı şuraya eğilimli. Falanların da şu kadarını alırsak aslında öteki taraftan gelecek olan yüzde bilmem kaç...” muhabbetin­den gına geldi.
Bunları dinleyen, sanıyor ki, bu “kesim”ler bir yerlerde oturup toplaşıyor ve “Haydi şuna verelim buna verelim” diye kararlar alıyorlar. Geçiniz bunları ve milleti “yemeyiniz” hanımlar, beyler. Sonuçta her bir vatandaşın bir oyu var ve sandığa gittiğinde kendi vicdanı ile baş başa, doğru ya da yanlış bir tercih kullanıyor. “Kesim-aidiyet-grup-zümre” filan hesabı yaptığını sanmıyorum o aşamada.
Mesele, yapacağınız propaganda ve bil­gilendirme ile insanların tek tek beynine ve yüreğine girebilmek. Bırakın şu “kategori­zasyon ukalalıklarını.”

Baskının dozu
Seçim düzleminde medyaya yönelik bas­kıların, bir yandan yayın organlarına kurum­sal olarak, bir yandan da gazetecileri tek tek susturmaya yönelik vahşice girişimlerle devam ettiğini görüyoruz. Bir köşede kıs­tırarak sopa atmalar, kurşunlamalar, yayın durdurma kararları, lisans iptali tehditleri, sürmekte olan davaları sopa olarak kulla­narak sesini kısma hevesleri.
Onurlu gazetecilere, kalemini kırmayı sat­maya tercih edenlere vız geleceğini bile bile yapıyorsunuz bunları. Vakit harcıyorsunuz. Kendinizi daha da aşağı seviyelere çekiyor­sunuz. Bunun farkına varın.
Tarih herkesi bugünlerde nerede durdu­ğu ve nasıl tavır aldığı ile yargılayacak. Onu da kimse unutmasın.
Hep derim ya:
Bir gün gelip, torunlarınız size, “Dede­ciğim/Nineciğim, o günlerde sen ne yaptın? Nerede durdun? Ne demiştin?” diye sorduğunda, verecek onurlu bir yanıtı olmalı insanın.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları