Günaydın Türkiye...

13 Kasım 2014 Perşembe

Yırcalı köylüler, zeytinlik katliamının kamudan gizlenemeyen kirli-vahşi yüzü, kamu vicdanını derinden vurup, konunun medya gündeminden kaçırılamayacağı boyutlarının ortalığa saçıılmasını sağladı... Hükümet cephesi zeytin ağaçlarının kesilemeyeceği yasa hükmünün kesinleşmiş mahkeme kararı hükmüne dönüşmesi olgusu karşısında savunmaya geçti. Hâlâ katliam suçunu işleyen Kolin şirketine yönelik hükümetten bir çıkış, icraatının olmadığını, her konuda öne çıkan Cumhurbaşkanı-Başbakan liderliğinin kamuoyuna böylesine damga vuran bir olayda anlamlı suskunluklarını anımsatmalıyız. Sadece doğrudan sorumlu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın şirketin daha önce kestiği zeytin ağaçlarına ilişkin “kesemezsiniz” uyarısı ile verilmiş para cezasının olduğunu öğrendik...
Doğal olarak aylar süren köylünün direnişinde kesilmiş bir kısım zeytin ağaçları için şirkete verilmiş cezaların, yapılmış yazılı suç uyarısının olması, şirketin aleyhlerine çıkmış günler öncesinin mahkeme kararını öğrenmeden, bir gecede geri dönüşü olmayan 6 bin ağaçlık zeytinlik katliamı, köylülere yönelik vandallık, vahşetin gerçekleştirilmesi suçunu çok daha ağır boyutlara taşıyor. Kamuoyu direnen köylüleri döven, kelepçeleyen, gaz fişeği kullanan özel güvenlikçilerin bir gün sonra şantiyenin kapatılması ile işsiz kalmaları kirli oyunun boyutları ile uğraşırken... Benzer tüm doğa, çevre, işçi sağlığı güvenliği katliamlarının sorumluluğunda, geleceğe dönük sonuçlarında İktidarlarının suç ve sorumluluğunu dikkatinden kaçırıyor.
Yırca özelinden söze girersek, Kolin şirketinin işlediği suçların gereken hesabı sorulsa da... Zeytinlik alanda termik santralın yapılması kararı geri alınıp, kesilen ağaçların geri dönüşü olmayan yıllar kayıpları, tazminatları da içinde olarak köylünün zararları karşılansa da İktidarlarının suç ortaklığında, yeni suçlar işleme iradesinde, kendi kendilerine yarattıkları suç işleme dinamiklerinde değişen çok bir şeyler olmayacak... Zeytinliklerin korunması yasası sayesinde alınabilinmiş yargı kararı, başka ağaçlar, çevre, doğa katliamlarını, köylülerin tarım yapabilme haklarını önleyemiyor.

***

Dünkü gazetemizde arkadaşımız Çiğdem Toker, İktidarlarının son torba kamulaştırma kararlarından çok çarpıcı örnekler vermişti. Hükümet Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararla pek çok bölgede, pek çok nükleer santral ya da HES için kendisinin çıkardığı “acele kamulaştırma” kararlarını bir torbada alıyor... Ki bunun anlamı ucu açık alanlar için, ucu açık çevre, doğa, ağaç, köylünün topraklarında tarım-hayvancılık yapma hakkını elinden alma oluyor... Kolin işvereni kameralar karşısında boşuna “Ben bu izni yasalar içinde aldım. Keseceğim ağaçların parasını bile yatırdım..” demiyor.
Başbakan dün, dünyanın yüz karası, üst üste gelen maden kazaları, işçi ölümleri, utanç veren durumlar için oluşan ağır kamuoyu tepkisi karşısında, kulağımıza hoş gelen kimi önlemlerin müjdesini verdi... Madde düzenlemeleri, işçi sağlığı iş güvenliğinde sicili temiz işverenlerin ödüllendirilmeleri, suçlu, sicili kara olanların cezalandırılmaları.. açıklanan zorunlu, olmazsa olmaz önlemler işe yarayacak gibi de geliyor. Açıklanmayan İktidarlarının üretim düzeninde yarattıkları asıl çarpıklıklar olmasa... Sendikalaşma hakkı, kamu güvenliğini ortadan kaldıran asıl İktidarlarının yarattıkları emek sömürüsü, yüksek kâr, doğal kaynakları yağmalama düzeninin çarkları eskisi gibi işleyecek. Hani en azından Başbakan, “Şimdiki Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı zamanında alınmış tüm maden ruhsatlarının Başbakan’ın iznine bağlanmasını öngören 28325 sayılı karardan vazgeçtim, tek başıma sorumlu bakanlıkların yoğun çalışmaları ile yapılabilecek sağlıklı incelemelerin yetkisini, sorumluluğunu geri verdim..” demek gibi bir jest yapabilselerdi.
Ermenek faciasında ölen madencilerin parçalanmamış bedenlerine ulaşabilme çalışmalarının başından sonuna katılan Enerji Bakanı tanıklıkları ile isyanlarda. Ortaçağa ait güvenlik önlemlerinin örnekleri karşısında işveren, yetkililerin sorumsuzluklarından yakınıyor. Manşetler, ana haberlerde su içerek yapılan testle ocakta görünen suyun tehdit boyutunun araştırılmaya kalkışılmasının insanlık dışı boyutu sorgulanıyor da, madenlerde üretim gerçeği, gerçekten can güvenliği sağlanacak üretim koşulları neden sorgulanmıyor?.. Dün müjdesi verilen yasada taşeron çalıştırmama var mıydı? Yoksa ucuz emek sömürüsüne dayanmayan, açlıkla terbiye edilen, güvenlik eğitimi asla gerçekleştirilemeyecek işçi çalıştırma, işçinin canına da mal olacak yüksek kârlılıkla yağma düzeni nasıl ortadan kalkacak?
Tutuklanan Ermenek’in yandaşlıkla payını aldığı gerçeği sırıtan işverenine, suçüstünün ağırlığı karşısında verilecek ağır cezalar sizce, yüksek kârların, vurgunların paylaşılması kuralsız düzeninde genele caydırıcı olabilir mi? Baksanıza parçalanmamış ölü bedenleri bulup çıkarmak için bile ocaklarda çok ciddi yatırımlı teknik önlemler gerekiyor... Kamu yararı, denetimini ortadan kaldıran, yağma-ihale düzeni çarklarına kapı açan İktidarlarının özelleştirme yetkileri suç üretme makineleri gibi çalışıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları