Gerçekleşen Senaryolar

15 Kasım 2014 Cumartesi

Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü’nün 2008’de yayımladığı “Parçalanmış Türkiye’nin Görünümü” başlıklı raporun öngördüğü iki senaryo 6 yıl sonra bugün doğrudan yaşama geçmiş bulunuyor.
Raporda yer alan ileriye dönük birinci senaryo “Çok daha tutucu bir Türkiye” başlığını taşıyor ve iktidara ilişkin şu öngörüleri içeriyordu:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisine yönelik saldırılara göğüs gererek dirayetli bir lider olduğunu bir kez daha ispat eder.
AKP durumunu düzelterek 2011 seçimlerini de kazanır. Ana muhalefet partisi, laik ve milliyetçi CHP, seçimlerde bir kez daha yenilgiye uğrayarak marjinal bir parti olmaktan öteye gidemez.
Recep Tayyip Erdoğan, büyük bir oy farkı ile Abdullah Gül’ün yerine cumhurbaşkanı seçilir. Muhalif partilerin marjinal parti olmaktan öteye gidememeleri sonucu AKP daha otoriter bir kimlikle hareket etmeye başlar. Cumhurbaşkanı Gül’ün İslamcı eğilimli yargıçları Anayasa Mahkemesi’ne ataması siyasal krizin ortaya çıkmasına neden olur. AKP, Kürt sorununu kontrol altına almayı başarır. Bu gelişmeler sonucunda İslamcılar, milliyetçilere göre daha büyük güç kazanır. buna karşın, PKK sorunu, ülke çapında devam ederek içteki gelişmeleri olumsuz yönde etkiler.”
Görüldüğü üzere raporun öngörüleri birebir hayata geçmiş.
Gelelim, ana muhalefeti biçimlendiren ikinci senaryoya. O senaryo da yine 2008’den bugüne olduğu gibi betimlemiş:
“Türkiye’nin ‘AKP cumhuriyeti’ne dönüştüğü yönündeki tehlikenin belirginleşmesi, başta muhalifler olmak üzere laik çevrelerde de tedirginliğin artmasına neden olur.
Deniz Baykal, CHP liderliğinden istifa etmeye sonunda ikna edildiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu onun yerini alır. Kılıçdaroğlu, AKP’nin yolsuzluklarını ortaya çıkaran bir lider olarak toplum içindeki yerine alırken CHP, modern, Avrupa tarzında sosyal demokrat merkez partisi olarak Türk siyasetinde önemli bir rol üstlenir. Parti içindeki reformlar sonucu CHP, Avrupa Birliği tarafından da desteklenir. Merkez sağ kimliğindeki bu parti, dindar çevrelere olduğu kadar Kürt seçmenine de hitap etmek için yeni bir yöntem uygularken laik kesimi de kucaklamak için çaba harcar.”
2008’deki raporun yazdıklarının bugün tümüyle gerçekleşmesinin özeti bellidir: Türkiye, Türkiye’den yönetilmiyor!
İktidarından muhalefetine siyasi liderler de hazırlanmış senaryoyu sahnede oynamakla görevli aktörler...

10 Kasım
Geçen pazartesi günü yayımlanan yazımızdaki “10 Kasım” başlıklı yazının son tümcesi bir teknik hata nedeniyle düşmüş. Yazının aslı şöyleydi:
“Diktatör Atatürk” diye yazdılar, çizdiler, konuştular; bağırdılar, çağırdılar, inlediler, ünlediler.
Akıllarınca, Atatürk’ün üstünü çizmiş oldular. Bugün geriye ellerinde yalnızca bir diktatör kaldı.

Kotacının Dedikleri
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kadın kotasından ite kaka genel başkan yardımcısı yaptığı Mehmet Bekaroğlu, ulusalcıların partiden ayrılmasının CHP’yi güçlendireceğini söylüyor.
Bekaroğlu da çok iyi bilir, CHP’nin kökünde, genlerinde, kılcal damarlarında ulusal kurtuluşçuluk yatar. O köke, siyasal dincilik kibritinin suyunu dökmek boşuna bir çabadır. Dökeni de, döktüreni de yakar.

Boşluğu Doldurmak İçin
Tüm dünyaya emperyalizmin nasıl diz çöktürüleceğini gösteren bağımsızlığın simgesi Türkiye, Truman doktrininden bu yana “müttefiklik” adı altında bölgede ABD’nin jandarması olarak kullanılıyordu. O gündür bugündür, ikili anlaşmalarla, Morisonculukla, ABD başkanlarının eşiklerini aşındırmakla, askeri üs sağlamakla ünlü sağ iktidarlar işbirlikçiliğin binbir taklasını atmakta çok becerikliydiler.
Türkiye ne zaman bağımsız davranma çabasına girişse, karşısına kan çanağını sürdüler.
Bir bağımsız çıkış olan Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye’nin başı dertten kurtulmadı. Önce, içte, aynı kaynaktan verilen silahlarla sağsol çatışması çıkardılar. Gencecik çocuklar, ulusun önde giden aydınları hain pusularda öldürüldü. Piyangocu adı altında Kahramanmaraş’a sokulan casusların kışkırtması sonucu Kahramanmaraş’ta yüzlerce annenin karnı yarıldı, bebekler parçalandı, babaların başları kesildi.
Yetmedi, Lozan Antlaşması ile tarihe gömülmüş hortlaklıkları ülkenin başına sardılar.
Ermeni terör örgütü ASALA devreye sokuldu önce, ardından da PKK.
Son 40-50 yıldır, emperyalizmin çıkarları uğruna Türkiye kan içinde kaldı. Ülkeyi yorgun düşürmek, ordunun yurtsever kadrolarını törpülemek, Cumhuriyeti yıkmak, ulus devleti ortadan kaldırmak, yurdu bölmekle ödevlendirilmişlerin görevleri tamamlanmış, artık son kullanma tarihleri gelmiş olmalı...
Baksanıza; ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Pearson, Kürtlerin Ortadoğu’da Türklerin boşluğunu doldurduğunu söylemiş ve eklemiş:
“Eğilim, Türkiye’den çok Kürtlerden yana olacak.”
Kürtler, epeydir emperyalizmin kuşatması altındaydı. Şimdi bu gerçek açık açık dile getiriliyor artık.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları