Olaylar Ve Görüşler

Kazalar ve Riskler...

17 Kasım 2014 Pazartesi


Ülkelerinde bilimsel yapılaşma ve hiyerarşi bulunmayan toplumlar, riskleri -özellikle sosyal ve siyasi alanda- algılayamamakta ve bunlar, emperyalizmin “demokrasi” alalamasıyla hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve laiklik esaslarını göz ardı ederek kaosa sürüklenmektedirler.

Günümüzdeki gelişmeler karşısında “Kaza”, her türlü kayba neden olan (kötü) olay biçiminde tanımlanmaktadır. (Wikipedia) Bu kayıplar, birey veya toplumda maddi ve/ veya manevi nitelikte olmaktadırlar. Yaşamın her alanında (örn. inşaat, madenler, ulaştırma, ekonomi, kamu düzeni, siyaset vs.) ortaya çıkmakta olan “kayıp”ların gerçekleşme olasılığına (beklentisine) “risk” denilmekte ve riskler istatistiksel yöntemlerle, geçmişteki kayıpların ışığında belirlendikten sonra onu en aza indirecek teknik, ekonomik, sosyal ve siyasal önlemler gündeme gelmektedir. Bu önlemler arasında, maddi kayıplara karşı, iş güvenliği ve sigortalar; manevi kayıplar hususunda anayasa, devlet politikaları, yasalar, yönetmelikler bulunmaktadır.
Önlemlerin belirlenişi ve uygulanış etkinliği toplumların kültür/eğitim düzeyi ve dolayısıyla insan beyni işlevlerinin ürünü olarak ortaya çıkmaktadırlar. Başka bir deyişle, modern yaşamın çok büyük maddi/ manevi kayıplarının önlenmesi, toplumlarda ancak çağdaş eğitimle karşılanabilmekte ve bu durumdaki ülkeler için “uygar” sıfatı kullanılmaktadır.

‘Genel kültür’
“Uygar” sıfatı taşıyan toplumların eğitiminde tarih, felsefe, edebiyat ve matematikten oluşan “genel kültür” anahtar rol oynamakta, edebiyat ile insan (hümanizm), felsefe ile kavram ve düşünce gücü, matematikle sistem, tarih ile toplumsal birikim kazanılmaktadır. Bu bağlamda, Japon Mitsui Bank Gn. Md. Yd. Watanabe İTÜ İnşaat Fakültesi’ndeki bir konferansında, “2. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan Japon mucizesinin altında, ülkedeki liselileşme oranının yüzde 95 olması yatmaktadır” demişti. Bugün G.Kore’de aynı oran yüzde 100’dür . Üstbeyin birikiminden yoksun insanlar, içgüdüleriyle -diğer canlılar biçiminde- yaşadıklarından, riskleri değerlendiremez, tehlikeleri algılayamaz ve örgütlenmenin dayanağı olan, ortak-çıkar bilinç ve akıldan yoksundurlar. Dolayısıyla bu insanlar, üstbeyin birikimine sahip olanları anlayamaz ve onlarla iletişim kurup uzlaşamazlar. Bunların oluşturduğu toplumlar, “oyma akıl” yerine “koyma akıl” (Haldun Taner) ile yaşarken, uygar olanların geliştirdikleri ürün ve yöntemleri ithal veya kopya ederek kullanırlar ve bu nedenle her türlü trafik -otobüs, oto, tren, maden, inşaat gibi tekno ekonomik, kamu yönetiminin (polis, asker, yargı, gençlik, eğitim) çökmesi gibi
Sosyo-kültürel ve (Türkiye’nin en az 30 bin insanını yitirdiği Güneydoğu olaylarındaki gibi) siyasi “kaza”lara uğrarlar. Bu kazalar, gelecektekilerin riski ve felaketlerin habercisidirler.

Gerçekler..
İstatistiklere göre yetersiz eğitilen oranının yüzde 82 (62.5 milyon), orta ve üstü eğitilenlerin yüzde 18 olduğu Türkiye’nin karşılaştığı kaza ve risklerin ülkede ciddi üstbeyin yetersizliğinden kaynaklandığı açıktır. Kaldı ki bu yüzde 18 içinde altbeyin içgüdüleriyle İHL eğitimi gittikçe artan oranda yer tutmaktadır. Sadece camilere “aydın imam” yetiştirme talebiyle başlayan ve biçimsel Sünnilik ötesine geçmeyen bu eğitimin mezunları Türk siyasetinin en üst kademelerini en az 10 yıldan beri işgal etmektedirler. Bu dönemde, yaşanan kazalarla birlikte Cumhuriyet ve demokrasi sorgulanmaya başlanmış ve dış politikadaki riskler ülkenin savaşa sürüklenme ve parçalanması tehlikesini gündeme getirmiştir. Kaldı ki yukarıda belirtilen yüzde 18 oranında, eğitim kalitesi sorunu ötesinde, fen bilimleri ve mühendislik eğitiminde sosyal ve yönetim bilimlerinin payı çok azdır. Bunun yarattığı alt ve üstbeyin işlevsel dengesizliği, yıllar önce yayımlanmış Türkiye aleyhindeki açıklama ve haritalara karşın risk değerlendirmesi yapıl(a)maması ve gereken önlemlerin alınamamasında; temel kültür kurumlarının (Köy Enstitüleri, Dil ve Tarih kurumları, Halkevleri vb.) yok edilmesi; hazırlıksız biçimde demokrasiye geçilmesi; DPT danışmanı ünlü Prof. Tinbergen’in “Kalkınma Planı’nda başarısızlığın sosyal patlamalara yol açacağı” uyarılarının dinlenmemesi başlıca etken olmuştur.
Bu derece büyük kaza ve kayıpları önleyecek etkin önlemler alıp uygulamak, yönetimin görev ve sorumluluğunda olduğuna göre, bu konuda ihmal ve beceriksizliğin ağır suç niteliğinde olduğu, “ne yapalım halk seçti” bahanesinin, suçun mahiyetini değiştirmediği açıktır. Anayasaya göre ettiği yemine rağmen ülkeyi uygarlık yolundan uzaklaştırmak ve bunu kalıcı kılmak amacıyla tüm okullarda din eğitimine ağırlık vermek, topluma karşı en büyük suç niteliğindedir.

Sonuç
XX. yüzyılın başından itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını kaybederek çökmekte olduğu dönemde, Jön Türkler tek çıkar yol olarak, acilen seçkin (elit) yönetim ve laik öğretim talebini dile getirmiştir. Bugün Almanya’da üniversiteye yönlendirilen lise öğrencilerinin genel kültür eğitimine özen gösterilirken özel sektör işletmelerinin üst yönetimlerinde doktoralı hukukçular; bürokraside -Kral Büyük Frederik’ten beri- sosyal bilimlerde (tarih, sosyoloji vb.) doktora yapmış insanlar yer almakta, milletvekilleri için yüzlerce bilim adamı sürekli danışmanlık yapmaktadır. Oysa ülkelerinde bilimsel yapılaşma ve hiyerarşi bulunmayan toplumlar, riskleri -özellikle sosyal ve siyasi alanda- algılayamamakta ve bunlar, emperyalizmin “demokrasi” alalamasıyla hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve laiklik esaslarını göz ardı ederek kaosa sürüklenmektedirler.
Bu gerçekler ışığında yazar, Almanya’daki doktorasının ardından ODTÜ ve İTÜ’de “elit” yöneticiler yetiştirmek çabası içinde, lisansüstü programları açmış, inşaat çerçevesinde, bankacılık ve otomotive kadar ekonominin tüm alanlarında başarılı yöneticiler yetiştirirken İnşaat Mühendisleri Odası da yurt çapında inşaat yönetimi kongreleri düzenlemiştir. Büyük gelişme gösteren disiplinlerarası bu kongrelere, altıncısının ardından odanın son vermesi, ülkenin karşılaştığı yönetim sorunları ve riskler karşısında yeterli duyarlığın henüz oluşmadığını göstermiştir.
Bugün, altbeyin içgüdüleriyle dine sığınan ve kazaları “takdiri ilahi” sayan yöneticilerden kaynaklanan riskler, vatan ve ulusu tehdit eden kazaları gündeme getirdiğinden, acil yol haritası hazırlanmalıdır: 1. Genel kültüre dayalı liselileşme oranı yüzde 100 olmalı; 2. Mühendisliğin kalkınmadaki rolü nedeniyle, her teknik fakültede lisansüstü “elit”-yönetim programı açılmalı; 3. Yasama organını çağdaş düzeye kavuşturacak tüm önlemler alınmalı ve bu amaçla, 4. Medya (özeleştiri) ve yargı bağımsızlığı ödünsüz sağlanmalı; 5. GSMH yanında “Tam istihdam (ve açığı) istatistikleri” yayımlanmalıdır.
Kazalar ve riskler uyarmaktadır!..  

Prof. Dr. V. DOĞAN SORGUÇ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları