Kadın kısmı âşık olursa?

02 Haziran 2019 Pazar

Bugünlerde ne yazsam, iki gün sonra Cumhuriyet Savcısı beni çağırıyor. Bir davamda beni dava edenlerin avukatları ve hakları olmadığı halde duruşma salonuna giren gencecik yandaşlar hâkime adeta emir verdiler: “Bu paçavra gibi yazı yazan kadın ıslah edilmelidir!” Duruşma salonundan çıktıklarında da hep birlikte başarılarını kutlamak için sırıtarak selfi çektiler. Bendeniz de ıslah edilmesi gereken bir kadın olarak aslıma dönüp sizlere bugün güzel bir aşk hikâyesi anlatacağım. Biraz içimiz ısınsın, yeryüzünde aşk diye bir muhteşem güzellik olduğunu anımsarız. Aşk öyle bir şeydir ki, insanların fırınlarda yakıldığı Nazi kamplarında bile saklanmayı başarmış ve ölümü bekleyen insanların usulcacık ellerinden tutmuştur.
Bugün hikâyemizin kahramanı, yirmi yaşındaki güzeller güzeli Zeynep. Kendisi şimdilerde İstanbul’un varoşlarında tek göz bir gecekonduda oturuyor.
Zeynep bundan tam yirmi yıl önce Erzurum’da ne iş bulduysa yapan bir babayla sürekli yakınan bir annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. On yaşındayken babası bir mide hastalığından ötürü öldü ve annesi ağabeyiyle Zeynep’i terk edip yeniden evlendi. Zeynep’in çocukluğu akraba evlerinde geçti. On dördünü bitirdiği gün yengesi Zeynep’i yanına aldı. Yenge Zeynep’ten üç yaş daha büyüktü. Ve bu iki küçük kadın Almanya’da kaçak işçi olarak yaşayan ağabeyin arada sırada gönderdiği paralarla yaşamayı başardılar.
Hikâyenin bundan sonraki kısmını Zeynep anlatsın:
Yengemle birlikte oturduğumuz evin yanında bir inşaat vardı. Bizim oralarda dedikodu çok olduğundan bir gün bile başımı kaldırıp inşaata bakmamıştım. Halbuki inşaatın bütün pencereleri bizim evin avlusuna bakıyordu. Bir gün büyük bir gürültü oldu. Ardından bağırmalar, çağırmalar. Yengemle hemen avluya fırladık. Meğer inşaattaki balkonlardan biri çökmüş ve işçilerden biri aşağı düşmüş. Yengemle hemen kapıyı açtık, düşeni bizim avluya taşıdılar. Kuyudan su çekip yüzünü yıkadık. Hastaneye götürmediler. Bereket çöken balkon ikinci kattaymış, az bir yükseklikten düşmüş Kadir, ya evet o gün düşen adamın adı Kadir’di. Yani benim şimdiki eşim.
O günden sonra bana bir hal oldu. O günden sonra her avluya çıktığımda inşaata bakmaya başladım. Kadir de hep aynı küçük pencereden bana bakardı. Birbirimize âşık olmuştuk. Kadir on sekizindeydi ben on altı.
Derdimi yengeme açtım. O, “ben senin yerinde olsam hazırlar bohçamı adama kaçarım” dedi. Yengem de ağabeyime bir gece vakti kaçmıştı. Bu bana çok iyi bir çözüm gibi geldi, nasılsa tek arayanım soranım yengemle ağabeyimdi, onlar da razı, öyleyse kaçacağım. Kadir’le mektuplaştık. Gün kararlaştırdık, ben bohçamı hazırladım. Birlikte otobüse bindik ve İstanbul’a geldik.
Sorarlar bana hiç korkmadın mı? Neden korkacağım, ben onu seviyorum o da beni. İnsan sevdiğinden korkar mı? Kadir’in Erzurum’da tek bir amcası vardı, diğer akrabaları hep İstanbul’daydı, önce onların kapısını çaldık, “biz kaçtık, geldik” dedik. Buradaki akrabalar önce biraz şaşırdılar, çekindiler. “Arkanızda polis var mı” diye sordular. Kadir, “kız bana kendi gönül rızasıyla kaçtı” dedi. O zaman altımıza bir yatak serdiler, sonra Kadir mezbahada bir iş buldu, kendi gecekondumuzu kurduk, ocağımız tütmeye başladı.
Biz öyle düğün, nikâh filan yapmadık. Biz birbirimizi seviyoruz, onun için defter imzalamamız gerekmez. Çocuk olunca resmi nikâh yaparız, çocuk için ona bir nüfus kâğıdı lazım, mecburen kâğıt imzalarız.
Yok vallahi, ben öyle paragöz değilim. Ben öyle Almanya, Libya filan istemem. Onların parası onların olsun, Kadir’im benim yanımda olsun bu bana yeter. Tabii ki, insanoğlunun başına her şey gelebilir. Bir gün Kadir elden ayaktan düşebilir, o zaman ben ne güne duruyorum, sıvarım kollarımı bakarım Kadir’ime. Hayat müşterek, yeter ki birbirimizden bir an bile ayrılmayalım.
Nimet böyle söylüyor, kendine, Kadir’e güveniyor, İstanbul’u seviyor, yaşamayı seviyor ve her gün süslenip kapıda Kadir’i bekliyor. Güzel bir aşk masalı, darısı herkesin başına. Şimdi beni ıslah etmek isteyenler bu aşk hikâyesindeki kadın kahramana da düşman olacaklar, çünkü pek çok kuralı çiğnemiş, canının çektiği erkeğe kaçmış, nikâh filan istemiyor, çocuk olursa o da olur, diyor. Bu ne? Bir kadın bu konularda karar veremez, aşk yaşamak kadın kısmının hakkı değildir! Zeynep kötü örnek olmuş, ya bu örnek yayılırsa, kadın kısmı aşkı tadarsa, büyük bir tehlike, yazarını derhal çağırıp bir ahlak dersi vermek gerek! Tamam geliyorum.
Son söz: Bayramınız ülkemizin bozuk düzenine rağmen şenlikli geçsin!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları