İslambol’muş…

05 Haziran 2019 Çarşamba

Her şeyden önce Türkçesi kulağa hoş gelmiyor.
“Bol” sıfatı, o da bazı durumlarda, eşyalar ve kavramlar için kullanılır.
Örneğin, yemek bol deriz. Fakat masada çatal bıçak bol denir denmesine de, yeterince var, çok vb. demek daha doğru olur.
Mutluluk, sevinç sözcükleri için “bol” sıfatını “Ben İsterim ki” adlı şiirinde Azerbaycan’ın büyük şairlerinden Resul Rıza pek güzel kullanıyor.

Ben isterim ki
Sevinç, mutluluk bol olsun
Yürekten yüreğe
Ülkeden ülkeye
Açık yol olsun

Burada da “sevinç”, “mutluluk” gibi olumlu kavramlar “bol” sözcüğüyle nitelenerek bu sıfatın işlevi eşyadan kavrama doğru olarak genişletilmiş oluyor.
Özetle yiyecek bol olur ama kıtlık bol olmaz, mutluluk bu şiirde dile getirildiği gibi bol olabilir ama mutsuzluk bol olmaz.
Bol sözcüğünün bir de ‘dar’ın karşıtı olarak kullanışı var, “pantolon bol” gibi...
Bunlar (her dilin kendine özgü incelikleri gibi) Türkçenin incelikleridir.
Şimdi düşündüğümde, bu sözcüğün, canlılar için, bu arada insanlar için kullanılabildiğinin örnekleri de geliyor aklıma.
“Bu bahçede kedi, köpek bol, kuş bol...”, “bu ailede çocuk bol” gibi cümleler kurulabilir...
Bu gibi kullanılışlarda da, biraz düşününce, “istemediğin kadar”, “gereğinden çok” ironi nüansları sezilebiliyor...
Bu nedenlerle “İslam” kavram olarak da, “Müslüman kişi” olarak da bol sıfatıyla yan yana iyi durmuyor.
Nesneleşiyor, sıradanlaşıyor, basitleşiyor, azaltılıp çoğaltılabilecek bir şey durumuna indirgenmiş oluyor...
Bu söylediklerim ses benzerliğinden yararlanarak “İstanbul”u “İslambol” yapan bir zevk ve bilgi düzeysizliğinin dil bilgisi bakımından kısa eleştirisi.
Tabii anlayana.
Sözcük sokakta kalsa, konuşma dilinde ses benzerliklerine yakıştırılarak yapılmış herhangi bir sözcük olarak üzerinde durmazsınız.
Öyleydi nitekim de.
Fakat siyasal propaganda amacıyla kullanıldığında durum değişiyor.
Türkçenin, İstanbul’un ve din değerlerinin, zevksizlik, bilgisizlik ve ayrımcılığın aleti yapılmasına izin vermemek gerekiyor.

***

Paris’te benim yönetimimde yayımlanan Anka dergisinin İstanbul özel sayısının kapağında İstanbul’un uzun tarihi boyunca çeşitli dillerde sahip olduğu adların bir listesi vardır. Bu özel sayıyı arşivimde bulamadım ne yazık ki. Bu adlardan internette bulduğum birkaç tanesini sayayım: Vizantion, Bizantium, Antoninya Alma Roma, Constantinople, İstinpolin, Tsargrad, Vizant, Stimbol, Estambol, Eskomboli vb. Bunlardan Constantinople, Bizans İmparatorluğu süresince şehrin adı olarak kalmış.
Kaynaklarda Fetih’ten sonraki yüzyıllarda bu adın yanı sıra başta Dersaadet olmak üzere Payitaht-ı Saltanat, Deraliyye, Südde-i Saadet vb. başkaca adların kullanıldığı belirtiliyor.
Halk arasında söylenegelen İstanbul adının resmileşmesi ise 1929’dadır. Nitekim “3 Ocak 1929’da Türkiye Cumhuriyeti’nin posta telgraf ve telefon genel müdürü, merkezi İsviçre’nin Bern şehrindeki uluslararası posta, telgraf ve telefon kuruluşuna yazılı olarak bundan böyle Constantinople yerine İstanbul adını kullanılması gerektiğini” resmen bildiriyor.
Yani İstanbul’un İstanbul oluşu da, şehri düşman işgalinden kurtaran, geleceğin Cumhuriyetinin aldığı kararın sonucudur.

***

Bugünlerin modasının, camilerde yapılan ve belli ki yapılacak olan konuşmalarda, İslambol/Constantinople gibi uydurma ayrılıklar ve karşıtlıklar yaratarak kaybettikleri İstanbul’u yeniden ele geçirmeye çalışmak çabası olacağı anlaşılıyor.
Türkçeyi, İstanbul’u ve halkın samimi inançlarını bunlardan kurtarmak gerekiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ülkem için korkuyorum 24 Nisan 2024
Devlet suç işliyor 17 Nisan 2024
Bir bayram kutlaması 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları