Feyzi Açıkalın

İmamoğlu’nun taşradaki etkisi Gezi’den neden farklıdır?

07 Haziran 2019 Cuma

Taşralılığın en koyusunu içinde barındırmasına rağmen, yurdun İstanbul dışında kalan her yerinin “taşra” diye adlandırılmasına katılırım. Çünkü aynı zamanda İstanbul, çok “dünyalı” bir başka etkileşim içindedir ve bu özelliği diğerini galebe çalar…

Her ne kadar adının kökeni son günlerde yine yapay, provakatif tartışmalara açılsa da, İstanbul bir “polis” yani kenttir. Kentin tanımı gereğince de, içerdiği farklılıklarıyla zenginlik kazanır.

2013 Mayıs sonunda İstanbul’un eğitimli kentlisi, beyaz yakalısı, emekçisi, öğrencisi Gezi Parkı olaylarını başlatmıştı. Bu, yaşam tarzlarına müdahale edilmemesini isteyen, adaletsizliğe isyan eden, laik düzenin ve cumhuriyet kazanımlarının tehdit altında olduğunu görenlerin kendiliğinden bir başkaldırısıydı.

Ülkedeki karar alma gücünü ele geçirmeye çalışmayan, bir siyasi değişimi planlamayan kollektif halk isyanı yurdun her yerine sıçradı. Taşrada da istanbul benzeri birliktelikler oluştu, Gezi’ye her anlamda destek verildi.

“İstanbul dışındaki her yer taşradır” kolay sınıflandırmasına giriştik ama tabii ki taşra da kendi arasında sınıflanır. Dış dünya ile iletişimi sınırlı, kendi kısır döngüsünü yaşayan ya da yaşatılan(!) taşra yerleşimleri şu ortak özelliklere sahiptir:

Taşrada feodalite hüküm sürer. Cemaatların önderliğindeki mahalle baskısı çok yoğundur. Örgütlenme, sivil toplum kuruluşlarından ziyade hemşehri ve cemaat çıkar guruplarında yoğunlaşır. Sivil toplum kuruluşu bile egemenin kontrolü altındadır.

Yerel basınla da işbirliğine gidebilen güç odakları, kendi çıkarlarını gözetici muhafazakar yapıyı sürdürmek için kentin entelektüeline, aydınına pirim vermez. Onu görmemezlikten gelir. Böylece onları sessizliğe, ataletsizliğe mahkum eder. Taşrada emeğin örgütlü birlikteliği de yoktur.

İşte Gezi dayanışması, taşradaki bu “sessiz azınlığın!”, kentlinin kendi gücünü fark etmesini, en azından birbirlerinden haberdar olmasını sağlamıştır. Ama o kadar!

“Gezi’den sonra her şey değişti” sözü taşrada karşılığını bulamamıştır. Değerli Bekir Ağırdır’ın Gezi sonrasındaki analizlerinde öne sürdükleri tam gerçekleşmemiş, “İnsanları kendi ideolojilerine katılmaya zorlamak yerine, onları bir problem etrafında bir araya getirme” sürecinde başarıya ulaşılamamıştır.

Siyasi iktidarın baskıcı, kindar, cezalandırmaya yönelik tutumu onları tekrar etkisiz kılmıştır. Örneğin en basitinden, kıyılardaki talana, çevre sorunlarına karşı birliktelik istendiğinde bile, karşı çıkış platformları oluşturulamamıştır.

Oysa İmamoğlu’nun çıkışı, Gezi’deki “apolitik” diye bence yanlış adlandırılan kesimden daha farklı bir sınıfa hitap ediyor. Taşradaki, Gezi’nin varlığından bile haberi olmayan, böylece ondan etkilenmeyen daha eğitimsiz, talan ekonomisinin yoksullaştırdığı kesim dört gözle İstanbul seçim sonuçlarını bekliyor.

Sivil toplum kuruluşu ölçeğinde örgütlenme yerine, güçlü siyasi birlikteliklerde kendini tanımlamayı tercih eden Anadolu insanının gözünde İmamoğlu’nunki, siyasi iktidarı alaşağı edecek bir politik yükselmedir.

Bu, seçeneksizlik içinde bırakıldığı için düzenin devamında hemfikir kalan mütedeyyin ama gittikçe yoksullaşan halkı da kapsayan bir politik harekettir. İşin kötüsü ya da iyisi(!) İstanbul rantı uğruna ülkeyi ateşe atabilecek olanlar da bunun farkındalar.

Onun için, yağma düzeni yüzünden yoksullaştıklarını artık kendilerine de itiraf etmeye başlayan Anadolu halkı, “yoksunluğunun” nedeni gördükleri “yolsuzluk” merkezinin el değiştirmesini istiyor. Sonrasının geleceğini de bilerek…

 

 

 

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları