Olaylar Ve Görüşler

Diktacılık nasıl oluşuyor?

25 Haziran 2019 Salı

Diktacılık da, demokrasi de rastlantıyla oluşmuyor. İkisinin de hazırlayıcı koşulları olmalı; halkın eyleminin ya da suskunluğunun katkısı büyük. Örneklerden dersler çıkarmalı. Demokrasi isteyenlerin onun ikizi olan özgürlüğü özenle korumaları ve diktacılığa daha ilk adımlarında karşı çıkmaları beklenir. Bireyin, iş örgütlerinin, medyacıların, bilimcilerin insanlık ve meslek töresi gereği doğruyu savunmaları görevleridir. Yurttaş, duyarsız bir kalabalık yığını değildir. Kendi tarihinde ve başka ülkelerde demokrasiden yana tavırlar görecektir. “Bu kötülük bizde olmaz!” demek kişiyi ve toplumu korumaya yetmez. Önlemleri sıralayalım.
Önce, diktacılığa özenenin ilk ufak kazanımları sezilmeyebilir. Ama sonun başlangıcı mıdır? Yönetilen suskunsa yöneten korkusuz ve bencil olacaktır. Sessiz halk, sanki baskıcı bir düzen istiyor gibi algılanır. Yurttaşın başlarda kendine benzettiği yönetici, halkın demokrasi değerlerini korumada titiz davranmadığını görünce mutlanır. Beethoven, Goethe ve Humboldt’u yetiştiren Almanya’da Hitler de çıktı. Sevr’e benzeyen Versay Antlaşması’nı bir yana koyalım. Para babalarının tercihi, danışmanlarının ırkçılığı ve halkın kör desteği giderek muhalif düşmanlığına, toplama kamplarına, soykırıma, işgallere, 50 milyon ölüye, ülkenin bölünmesine ve sorumluların intiharlarına ya da idamlarına patladı. Yahudiler, Romanlar, demokratlar, solcular ve sakatlar (Almanya, Avusturya ve Polonya’da üçünü gördüğüm) toplama kamplarında gazlanır ya da yakılırken, ötekiler suskundular. Bedeli şu üçü de ödedi: Diktacılar, destekçileri, susanlar.
İkincisi, demokrasi onu koruyan kurumlarla tutunur ve gelişir. Kollanıp savunulmazlarsa, teker teker yıkılırlar. Kurumları oluşturanlar yargı, yasa, basın, sendika, seçim güvencesi, üniversite özerkliği ya da bu kurumlarda görevliler, aydınlar ve yazarlardır. Bu kurumları gecikmeden savunmak, demokrasiyle birlikte bireyin kendini de savunmasıdır. Kimi zaman kurumun adı kalır, ama işlevi kalmaz. Örneğin, Meclis durur, yasa yapma hakkı daralır, tartışma ortamı yok olur, karar yeri değişir. Naziler “aynı bağlanma biçimi” anlamında “Gleichschaltung” sözcüğüyle başka bir şey uydurmuşlardı. Düpedüz faşizm olan bu yeni düzeni onaylatmak için göstermelik seçim ve halkoylaması bile yaptılar.
Üçüncüsü, bir siyasi partinin yarı-silahlı kanadı kurulursa, SA ve SS örgütlerinin yarattığı korku yakın demektir. Biraz sonra, hukuk da kalkar. Oysa, kimlerin silahlı olabilecekleri yasayla bellidir. Konu güvenlikse, yasal silalı kuvvetler var; o kadar! Yalnız Almanya’da değil, tüm Avrupa’da, örneğin Romanya’da “Demir Koruyucular” ve Macaristan’da “Ok-Çarmıh” ile hukuk yol oldu. Günümüzde ABD de insan öldürmekten başka bir şey bilmeyen paralı asker kullanıyor; silahlı CIA kaç yıldır dış ülkelerde darbe yaptırmakta. Basın bunu sorgulamalı, ama Amerika’da Başkan’ın basın toplantısına yandaşlar alınıp sorular genelde önceden yazılıp ellerine veriliyor. Bu oyun önce bir makamda havayı değiştirir, sonra da tüm ülkede düzeni.
Dış müdahale: Demokrasi kurumlarını Franco ile Nazi desteği İspanya’da, Salazar Portekiz’de, ABD-Britanya istihbaratı İran’da yıktılar. Cumhuriyetçiler Madrit’te iktidara seçimle gelmişlerdi. Lizbon’a gittiğimde, sanatçılar özgür resim bile yapamadıklarını söylediler. İran’da Başbakan Musaddık’ı düşüren Vaşington-Londra eylemi Şah’ı diktacı yapınca, tek muhalefet kaynağı olarak din çevresi kalmıştı.
Öncüler: İzmir’de ilk kurşunu atanın adına anıt var. ABD’de derste Darwin’i anlatmış olan öğretmen Scopes yargılanıp suçlanmıştı. Ama onu savunan C. Darrow’un mahkeme önüne sonra heykeli dikildi. Otobüslerde ön sıralar beyazlar içindi. Siyah Bn. Rosa Parks bir gün öne oturdu ve o ırkçı yasayı yıktı. Bu başlangıçların her biri korku ikliminde yabancılaşmaya karşı birer yıldızdı. Öncülerin özgün yeri unutulmaz.
Diktacının dili: Klemperer’in “Üçüncü Reich’ın Dili” diye bir kitabı var. Orwell de “1984”te dilin diktacılığa uygun değişmesini anlatır. Orwell’in “Siyaset ve İngilizce” başlıklı yazısına da bakmalı. Yurttaş “doğru bilgi” ile “kandırmaca” arasındaki farkı görmeli. Doğruyu söylemek kişiye insanca davranmaktır. Farkı görmeyen buyurganlığa teslim olur. Ionescu insanın faşizmin diliyle nasıl kandırıldığını “Gergedan” oyununda anlatıyor. Kananlar boynuzlu hayvan olup çıkarlar.
Demokrasi örnekleri: Hindistan demokrasisi Nehru ile Gandhi’ye çok şey borçludur. Nehru’nun kızı İndira Gandhi 1975’te baskıcı yönetimi denediğinde 1977 seçiminde yenilgiye uğramıştı. O gerilimli havada Yeni Delhi’deydim, Bn. Gandhi ile de konuştum, Hint demokrasisinin direnişinin tanığıyım. Sovyetler’de Stalin’in olumlu katkıları da oldu, muhalif düşmanlığı da. Rosa Luxemburg’un 1918 tarihli “Rus Devrimi” kitabı ve Lenin’e mektupları “geçici” önlemlerin kalıcı olup düzeni diktacılığa çevireceğini yazıyordu. Hruşçov 1956 20’nci Parti Kongresi’nde Stalin’in acımasızlıklarını gözyaşlarıyla anlattı. Moskova’da mezarı başındaki kalabalığı kaç kez gördüm. Müslüman dünyasında Türkiye örneği ilk ve tektir. Ünlü tarihçi Toynbee 1950 seçiminde İnönü’nün iktidarı devretmesine “dünya tarihi için de bir dönüm noktası“ der. “Beni övmeyi bırakın” diyen Atatürk yasal yetkilerini aşmamıştı. T.C. Avrupa faşizminden kaçanların ilk gitmek istedikleri ülkeydi. Bu birikimi kimse yok edemez.
Tarihten ders: Demokrasinin inilecek bir tramvay olmadığını yabancıların acı deneyimlerinde gördük. Toplumu ayrıştırmaya kalkışmak ve halkı nefreti yaymaya alıştırmak büyük tehlikelerin kapılarını açıyorsa hukukçu, yazar, sanatçı, sendikacı ve sıradan yurttaşa daha ivedi görev düşer. Ülkemiz ölümle göğüs göğüse olduğunda bile umudunu yitirmemişti. Ulusa “sürü” diyen Sultan-Halife’nin vatan sınırı sarayın merdivenlerinde bitiyor, şerefi cebine sığıyordu. Ulusu yalnız yabancıların adam edeceğine inanmış olan yerli sözcüleri casus gibi çalıştılar. Emperyalizm şişinirken Anadolu’da dersini aldı. İnanç ve acı Anadolu’da yeni bir yurttaş yaratmıştı. Son yirmi yılın yoğurduğu yeni kuşağın çoğunluğu çağımız gerçeklerini görüyor. M. Kemal Atatürk adı yüz yıl sonra da içimizde kalp, bileğimizde nabız gibi atmakta. Günümüzde filizlenen yeni atılımlar daha ne kadar sürer? Eksiksiz demokrasiye değin!  

Prof. Dr. TÜRKAYA ATAÖV



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları