Olaylar Ve Görüşler

Türkiye ve ‘kabotaj’

01 Temmuz 2019 Pazartesi

Fransızca “cabotage” sözcüğünden Türkçeye geçen “kabotaj”, bir devletin limanları arasında ticari taşımacılık yapma olanağının, o devletin bayrağını taşıyan gemilere özgülenmesi anlamına geliyor ve doğal olarak, bu alanlarda yabancı bayraklı ticaret gemilerinin çalışmasının yasaklanması sonucunu doğuruyor. 1 Temmuz 1926 günü yürürlüğe giren 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun” Türk kıyılarında yolcu ve yük taşımacılığını yabancılara yasaklamış, Türklere özgülemiştir. 1 Temmuz’un Denizcilik Bayramı olarak kutlanmasının nedeni budur.
İlgili devletin taraf olduğu bir sözleşme ile tersine bir düzenleme yapılmış ya da özel bir izin verilmiş olmadıkça, her devletin kabotaj uygulaması, yani bir devletin limanları arasındaki ticari taşımacılığı yabancı bayraklı gemilere yasaklaması uluslararası hukuka uygun sayılıyor. Önceleri sadece gemiler için kabul edilen bu ilke, zamanla gelişen havacılık alanında da benimseniyor.

Osmanlı dönemindeki durum
“Kabotaj” konusunun, Osmanlı’nın son dönemlerindeki durumu neydi? Bu soruya en özlü yanıtı bir romanda buluyoruz: Recaizade Mahmut Ekrem’in 1896 yılında yayımlanmış “Araba Sevdası” romanından küçük bir alıntı, nereden nereye geldiğimizi çok güzel açıklıyor:
Romanın kahramanı Bihruz Bey, İstanbul’da Galata açıklarında bekleyen gemilere bakarak, kıyı ile açıkta demirlemiş gemiler arasında yolcu taşıyan kayıkçıya sorar:
- Dün, İzmir’e vapur var mıydı?
- Vardı ya! Dün Fransızın postası idi; bugün Nemsenin (Avusturya- Macaristan’ın); yarın da Moskofun (Rus’un) var...
Romanda olaylar 19.yüzyıl ortalarının İstanbul’unda geçiyor. Osmanlı yönetimi altında, ülke limanları arasında yolcu ve yük taşımacılığı yapmanın; Avusturya- Macaristan, Fransız, Rus bayraklı gemilere açık olduğu görülüyor. Başkent İstanbul ile en büyük liman kenti İzmir arasında, seferler yabancı bayraklı gemilerle yapılıyor.
Yıl 1923; Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da başlattığı ulusal Kurtuluş Savaşımız, o zamanın “süper güçleri”nce desteklenen işgalci Yunan askerlerini yenerek 9 Eylül 1922’de, İzmir Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekmesiyle simgelenen zaferle sonuçlanmıştır. Ama bir yandan yılların savaşları, öte yandan Osmanlı’nın, yabancı güçler karşısında ezik ve kötü yönetimi yüzünden ülke perişan haldedir.
Ulusal Kurtuluş’un, askeri zaferini destekleyecek ekonomik gücün eksikliği apaçık ortadadır; yurdu, ekonomik perişanlıktan kurtaracak yöntemler bulunması, yeni örgütlenmeler oluşturulması gerekmektedir.

İzmir İktisat Kongresi
Kurtuluşun ancak iktisat alanındaki başarılarla tamamlanabileceği düşüncesiyle; iktisat alanında yapılması gerekenlerin saptanması için, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine, askeri zaferin kazanılmasından altı ay kadar sonra İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır.
Ekonomik yaşamın çeşitli alanlarında hizmet gören, iş yapan, emek veren işçi, işveren, esnaf, tüccar gibi gruplardan bini aşan sayıda temsilcinin katılımıyla, 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında çalışan bu kongrede; ülkenin çeşitli, alanlarındaki iktisadi sorunlar ve bu sorunların çözümü için neler yapılması gerektiği konularında geniş görüşmeler, tartışmalar yapılmış ve kararlar alınmıştır.
İzmir İktisat Kongresi’nde benimsenmiş amaçlar arasında, kabotaj konusuyla ilgili olarak, şunları görüyoruz:
- “Kendi limanlarımızda kendi bayrağımızdan maadasının (başkasının) ticaret yapmaması ve kabotajda hakkı istiklalimizin (bağımsızlık hakkımızın ) tamamen kullanılması”. Yani Türk limanları arasında ticari taşımacılık yapma hakkının Türk bayraklı gemilere özgülenmesi.
- Armatörlere sermaye temin edecek deniz ticaret bankalarının kurulması.
Lozan Konferansı öncesinde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nin ekonomik bağımsızlık yönündeki kararları;Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması için verilen savaşımda TBMM Delegasyonu’na moral destek olmuş ve sonuç olarak Osmanlı mirası kapitülasyonlarla yabancılara tanınmış ayrıcalıklar ortadan kaldırılmıştır.
24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile açılan yeni dönemde; 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan olunmuş ve Cumhuriyetin ilk anayasası olan 1924 Anayasası kabul edilmiştir. 1926 yılında kabul edilen ve kısaca “Kabotaj Kanunu” adıyla anılan yasa da, bu bütünün bir parçasını oluşturmuştur.

Sonuç
Bugün, limanlarımız arasında yolcu ve yük taşımacılığı yapma olanağının, yabancı bayraklı gemilere tanınması diye bir sorunumuz yoktur. Bu durumu, ulusal Kurtuluş Savaşımızı kazananlara ve onu ekonomik alanlarda sürdürenlere borçluyuz. Ama bu, deniz taşımacılığı açısından içinde bulunduğumuz durumun son derecede üzücü olduğunu görmemize engel olamıyor.
1950’de, bağımsız yargının denetiminde, özgür seçimlerle iktidara gelmiş olan Demokrat Parti yönetimiyle başlayan dönemle birlikte; ulaştırma alanında politikalar kökten değiştirilmiş, denizyolları ve demiryolları ihmal edilmiştir. Bu politikaların, sonraki dönemlerde de sürdürülmesinin sonucu olarak; bugün başta İstanbul- İzmir olmak üzere, Akdeniz ve Karadeniz limanlarımızı birbirine bağlayan yolcu taşımacılığı yapan gemimiz yoktur. Oysa ABD etkisiyle, taşımacılıkta kara taşımacılığının öne çıkarılmasından önce, bu hatlarda çalışan çok sayıda gemimiz vardı. Bu, Kabotaj Bayramımızı kutlamanın övüncüne gölge düşüren bir durumdur.

Prof. Dr. Rona AYBAY  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları