Bilim ve çağdaşlık, ilkellik ve zulme karşı

07 Temmuz 2019 Pazar

“‘İnsanlar bilinç sahibi tek canlı değil; hayvanlar da insanlarla kıyaslanabilecek derecede bilince sahip. Bu, aralarında bütün memeliler, kuşlar ve ahtapotun da olduğu birçok canlı için geçerli.’
Bu açıklamayı yapanlar, 7 Temmuz 2012’de İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nde düzenlenen uluslararası bir konferansta toplanan bilim insanlarıydı.
‘İnsanda ve Hayvanda Bilinç’ başlığı altında gerçekleştirilen Francis Crick Anma Konferansı’nda, aralarında Stephen Hawking’in de bulunduğu uzmanlar, bu sonucu kanıtlayacak bilgileri sundu.”
7 yıl önce yazmıştım yukarıdaki satırları. Ne üzücü ki, o dönemde bilim adına devrim niteliğindeki Cambridge Bilinç Deklarasyonu’nu ülkemiz medyasında sadece ben yazdım.
Bugün yıldönümünde özel bir amaçla tekrar gündeme getirmek istedim.

***

Hayvanlarda bilinç olgusu, o güne kadar yapılan araştırmaların da gösterdiği ve konuyla ilgili olanların tartıştığı bir gerçekti.
Hayvanlarla dostluk kuran her insanın fark ettiği gibi, onlar da acı çeker, endişelenir, heyecanlanır, sevinir ve belli bir hedefe yönelik olarak planlı davranır.
Ama ne zaman bu konu açılsa, hep insanlarla daha iç içe bir hayat süren kedi ve köpek düşünülür. Oysa gelişmiş bir bilince sahip hayvanlar onlarla sınırlı değil.
Bu deklarasyonun önemi, hayvanlarda bilinç olgusuna çok daha geniş bir boyut kazandırması. İmzalanan metinde şöyle yazıyor:
Aynı noktada buluşan ortak kanıtlar, hayvanlarda nöroanatomik, nörokimyasal ve nörofizyolojik bilinç durumlarının alt katmanlarının var olduğunu ve hayvanların kasıtlı davranışlar gösterme kapasitesi taşıdıklarını gösteriyor. Bunun sonucu olarak, elimizdeki kanıtlara göre, insan, bilinç oluşturan nörolojik altyapıya sahip tek canlı değildir. Aralarında bütün memeliler, kuşlar ve ahtapot gibi birçok canlının da bulunduğu hayvanda bu nörolojik altyapı bulunmaktadır.”

***

Deklarasyonu imzalayanlardan Philip Low, Standford ve MIT’de araştırmalar yapıyor ve gelecekte toplumların daha az hayvanı kendi amaçları için kullanacağını düşünüyor.
Yapmamız gereken, daha az yıkıcı çözümler bulmak. İnsan hayatını sürdürmek için başka hayatları sona erdirmek zorunda değiliz. Hayvan hayatına saygı duyan daha iyi teknolojiler geliştirebiliriz” diyor.

İmamoğlu sözünü tutacak mı?
Yazıyı bağlamak istediğim nokta şu:
Yıllardır İstanbul Adalar’da atlı faytonların kaldırılması için mücadele ediyoruz. Atların sırtına kamçı vurarak insan ve yük taşıtılması kuşkusuz zulümdür. Nitekim çok sayıda at bu işkence yüzünden can veriyor.
Kuşadası, İzmir ve Antalya belediyeleri nasıl kendi illerinde atlı faytonu kaldırdıysa, İstanbul Büyükşehir Belediyesi de Adalar’da atlı faytonu kaldırmaya yetkilidir.
Ancak İBB, bu konudaki bir yazılı başvuruyu, 2 gün önce, TBMM Hayvan Hakları Komisyonu’nun rapor yazacağını belirterek yanıtladı. Nedense topu komisyona attı...
Komisyon üyeleri ise, geçen hafta Adalar’daki vahim durumu yerinde görmesine karşın, sembolik sayıda atlı faytonun turizm amaçlı korunması için anlaşmış!
Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’dan önce bir röportajda aynen şöyle dedi: “Fayton uygulamasına son veriyoruz. Elektrikli faytonlarımız kullanıma geçecek. Tüm hayvanlarımıza uygulanan zulmü engellemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Hayvan hakları savunucularının talebi, koşulların “iyileştirilerek” ya da “denetlenerek” atlı fayton sayısının azaltılması değil, tümünün kaldırılması.
İzmir ve Antalya’da atların bir kısmının jandarma, üniversite ve çiftçilere verileceği açıklandı. Talebimiz, sömürünün el değiştirerek sürdürülmesi değil, atlar için doğal yaşam alanı düzenlenerek orada barındırılması!
İmamoğlu, bilimin ve çağdaşlığın ışığında Adalar’da atlara yapılan zulmü durduracak mı? Sözünü tutacak mı?
Yanıt bekliyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları