Deniz Yıldırım

Saray Partisi, Riba Programı ve Halkçılık

13 Temmuz 2019 Cumartesi

İktidar bloku hem ekonomik kriz hem de jeopolitik ittifaklar temelinde çatlıyor ve yeniden yapılanıyor. Hareketli bir dönem. Son yazıda anlattık; bir yanda finansın denetiminde, yabancı ortaklı büyük sermaye; diğer yanda imar, inşaat rantıyla, kamu ihaleleriyle serpilen saray sermayesi var. AKP bu iki kesimin uyumuydu; Babacan bu uyumun temsilcisiydi. Birinci grubun Saray hükümet sistemine bayrak açmasıyla birlikte AKP artık sadece Saray Partisi’dir.
Otoriter Saray Partisi karşısında en geniş siyaset cephesinin oluşması faydalıdır. Fakat buradaki ittifakların sınırı, önümüzdeki sürecin ekonomik çıkış programıdır. Bize düşen, siyasette demokratikleşmeyi savunurken, bugün çıkarları ayrışan iki sermaye kesiminin ekonomik programlarından birisini tercih etmek zorunda kalmamaktır.
Ancak bizde en çok kişiler, en az siyasetler ve programlar konuşulur. Bugün bunu açalım. “Biz ne yapmalıyız?” Tarihsel geleneğimiz, saltanattan Cumhuriyete, egemenliğin halka geçişini ve ayrıcalıkların kaldırılmasını Halkçılık olarak adlandırdı. Siyasal halkçılıktı.
Tarihsel birikimimiz 1960’lardan itibaren halkçılığı sosyal gerçekliğiyle yeniden anlamlandırdı ve emekten, ezilenden yana bir programla daha fazla anmaya başladı. Sosyal halkçılıktı. Demek ki halkçılık birikimimiz iki aşamalı ve iki ayaklıydı.

Halkçılık
Halkçı siyaset bugün de iki ayaklı olmalıdır.
Birinci ayak, tek kişi egemenliğinden gerçekten halk egemenliğine dönüşü savunarak olur. Halk egemenliği için Meclis’in güçlendirilmesi, tek kişinin sınırsız yetkilerinin sınırlandırılması gerekir. Devlet şahıs devleti olmamalıdır. Ancak yetmez. Erdoğan fiili saray rejimini geçmiş sistemde hiçbir engelle karşılaşmadan inşa etmedi mi? Öyleyse halk egemenliği, halkın sadece seçimden seçime oy vermesiyle ya da anayasada “kuvvetler ayrılığı” yazmasıyla değil; seçim dışı zamanlarda da siyasete katılım kanallarının açılmasıyla olur. Halkın belirli sayıda imzayla yasa teklifi verebildiği, geçirilen yasaları denetleyebildiği yarı-doğrudan demokrasi modellerini de gündeme alarak olur.
Tam da bu noktada “tek adamlık”tan çıkış; kararname yetkisinin kısıtlanması; yargı bağımsızlığı; düşünce, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün güçlendirilmesi asgari zemininde en geniş siyasal geçiş ittifakı savunulmalı; Saray Partisi yalnızlaştırılmalıdır.
Bu son saydığım asgari mutabakat ilkeleri niye gereklidir? Çünkü tek adamlık sistemine karşıt gruplar arasında bir ekonomik program ortaklaşması mümkün değildir. Demokrasiyi ve özgürlükleri geliştirmek ise, her siyasetin kendi durduğu yerden ekonomik program önerisini iktidar yapmak için mücadele vermesinin önünü açar. Kriz derindir. Mutabakat, bu programa kadardır.
İşte bu aşamada Halkçı siyasetin ikinci ayağı, yani ekonomi programı devreye giriyor. Her program, günün şartlarına göre güncellenir.

Riba’dan çıkış
Finans ile imar/inşaat ittifakının 17 yıldır ortaklaştığı konular nelerdir? Üretmeden, çalışmadan serpilme, eldeki fabrikaları özelleştirme, ithalat bağımlılığı, faturayı halkın sırtına vergilerle yükleme ve borçla tükettirme programında ortaklar. Buna üretmeden zenginleşme, halkın sırtından, kamunun kaynaklarından geçinme; yani faiz ve rantiyecilik çerçevesinde Riba Programı diyelim (dinle geçinen siyasetçi kesimi ribayı bilir, ama sadece faizi eleştirir). Bu model tükendi.
Üretken kesim ise, başta sanayi olmak üzere kan ağlıyor, çarklar durma noktasında. Kazancın çoğu borca gidiyor. Kapasite daralıyor, işsizlik artıyor. Ne finansçılar ne de rantiyeciler bu durumu tersine çevirecek programa sahip. Oysa önümüzdeki geçiş sürecinin hegemonyasını, tarım ve sanayi kesimini, asıl üretken sermayeyi kendi programına bağlayacak güçler kuracak.
Bu ise Planlı, Halkçı ve Kamucu bir ekonomi programıyla olur. Üretimi merkeze alacak; emekçiye hakkını, işsize işini verecek; bilimsel eğitimle ekonomik kalkınmanın irtibatını kuracak; yetişmiş insan gücünü yurtdışına kaptırmayacak; bağımlılığı bitirdikçe, üretip dışa sattıkça ülkenin döviz tutsaklığını sonlandıracak; kaynakları halk için kullanacak; vergiyi emekçiye, emekliye değil servete koyacak; çok kutuplu ve barışçıl dış politikayla pazarını çeşitlendirecek; savruk ekonomiye karşı ihtiyaçları temel alan bir planlama teşkilatını yeniden devreye sokacak; yiyicileri, yolsuzları söküp atacak, geliri adil paylaştıracak bir Halkçı program. Muhalefet ya böyle bir programa öncülük edecek ya da iktidar inişe geçince gemiyi terk edenlerle “siyasette de ekonomide de ittifak” hatasına düşerek anahtarı teslim edecek. Muhalefetteki yol ayrımı da budur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları