İnci İnci İnciyim Güzellikte Birinciyim...

02 Aralık 2013 Pazartesi

Evin küçük kızı konukların önüne çıkar, eteğinin iki ucunu tutup bu sözleri söylerdi:
İnci inci inciyim, güzellikte birinciyim.
Konuklar da gülerek izledikleri küçük kızı alkışlarlar, sonra da sevip öperlerdi. Küçük kız da mutlu olurdu.
Keşke hayat böyle geçseydi. Güzellikte birinci olan küçük kız büyüyüp mutlu olsaydı. Umalım öyle de olsun.
Ama hayatın gerçekleri pek de öyle olmuyor. Güzellik için de, mutluluk için de koşulların uygun olması gerekiyor, çaba harcamak gerekiyor, ne istediğini bilmek gerekiyor.
Değerli kardeşim Orhan Bursalı tam da bu noktaya parmak basan bir kitap yazdı:

Hey Türkiye Nasılsın ?
‘Valla nasıl olalım Orhan Abi, yuvarlanıp gidiyoruz işte’ diyenleri duyar gibiyim.
Geçenlerde bir akademisyen de bana sormuştu:
‘Ne diyorsunuz Erdal Bey? Memleket nereye gidiyor?’
Yanıtım şu oldu:
‘Memleket oraya geldi, bu soru da gerilerde kaldı.’
Nerede olduğunu görmek için büyük resme bakmak gerekiyor. Dünyaya bakmak. Dünyanın neresinde olduğumuza bakmak. Uygarlık ölçütlerinin içindeki yerimize bakmak.
Orhan Bursalı’nın yaptığı tam da bu.
Türkiye’nin nerede olduğu, nereden nereye geldiği rakamların gerçekçi diliyle ortaya konuyor.
Şu dilimize pelesenk olmuş,
‘ne olacak bu memleketin hali?’ sorusuna en net yanıt burada.
Ne olduğunu görüyorsunuz.
Eğer değişmezse ne olacağını da anlıyorsunuz.
Ortalama eğitim görme süresine bakalım:
1980 yılında ortalama üç yıl.
2012 yılında ortalama 6.5 yıla çıkabilmiş.
187 ülke arasında 127. sırada. En altlarda.
30 yılda bu kadarcık yol aldığımıza göre bir 30 yıl sonrasında 2050’lere doğru lise bire geçme olasılığımız var.
O da herhalde imam hatip liseleri doğrultusunda olacak.
Ya varsıllık-yoksulluk terazisi ne gösteriyor?

***

Televizyonlarda, yazılı basında üç tür reklam bitmek bilmiyor.
Birincisi, durmadan yükselen konutlar. ‘Koş, evini al’.
İkincisi, cep telefonları, tabletler. ‘Koşen yenisini al’.
Üçüncüsü, gofretler, benzerleri. ‘Koş çikolatalısını ye’.
Gören de insanların başka işi yok sanır.
Ama bu rüya bulutlarından ülke gerçeklerine inince bakın ne görünüyor:
‘ 12.225.000 yoksul+12.000.000 yoksul olma tehlikesi altında= 24.224.000 kişi. Türkiye içinde Sahra Altı Afrika’nın yoksul ülkelerinin ortalama geliriyle yaşayan bir Afrika var. Türkiye’de günde 5 dolara kadar bir gelirle yaşayan nüfus sayısı 20 milyonu aşıyor. OECD ülkelerinde yoksulluk oranı en yüksek beş ülkeden biriyiz.’
Buyrun, burdan yakın.
Konutlar, cep telefonları, gofretler arasında yoksulluk diz boyu.
AKP bu durumu değiştirmek yerine ‘sadaka politikası’ uygulayarak yoksulluğu da politik başarısı için kullanıyor.
Peki kardeş, birinci olduğumuz bir şey de yok mu?
Varmış.

***

Hukuk ihlallerinde birinciyiz.
Bu ‘hukuk ihlali’ sözüne de bayılırım. Ne olduğu pek de belli değildir de, iyi bir şey olmadığı anlaşılıyor.
Yani, hukuk pek dikkate alınmıyor, uygulanmıyor demek.
Bunu biliyoruz.
Hukuk herkes için değildir ki. Hukuk güçlüler içindir, iktidarın yandaşları içindir, işini bilenler içindir. Geri kalanı yandı gülüm keten helva.
Halk bunu çok iyi bilir. Onun için de kendi hakkını kendi bildiği usullerle almaya girişir.
Neyse, birinciliğimiz buymuş. Bir de ikinciliğimiz varmış.
Polis sayısında dünya ikincisi olmuşuz.
Bu sevindirici olmalı. Güvenliğimiz sağlama alınıyor demek.
Orhan Bursalı yazmış.
Bize okumak düşüyor.
Her konu, her alan taranmış. Özgürlük, mutluluk, yaşanır kentler, İnsani Gelişmişlik İndeksi, kölelik, silah harcamaları, yolsuzluk ve rüşvet, kadınların durumu vb. pek çok konu rakamlarla işlenmiş, yorumlarla açıklanmış.
Tam bir baş ucu kitabı. Benim işim de kolaylaştı.
‘Nedir bu memleketin hali?’ diyene, ‘bak kardeşim, Orhan Bursalı yazmış, sen de oku da öğren’ diyeceğim.
Okuyan öğrenir…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları