Cumhurbaşkanlığı garabet sistemi...

17 Temmuz 2019 Çarşamba

Zaman ne çabuk geçiyor. Çok değil, bundan bir yıl önce bu zamanlar Türkiye büyük bir heyecanı yaşıyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi resmen başlamış, memleket kanatlanmaya hazır hale gelmişti.
24 Haziran 2018 seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Erdoğan, 9 Temmuz’da yemin etti. 10 Temmuz’da hükümeti açıkladı. Ardından Binali Yıldırım Meclis Başkanlığı’na seçildi.
Sonra gelsin demeçler:
Türkiye dünyanın kıskanacağı bir ülke haline gelecek...
Meclis’in etkinliği herkesi şaşırtacak...
Ekonomide sıfır pürüz... Merkez Bankası yepyeni bir işleve kavuşacak...
Eski artık eskide kalmıştı. Yeni sistemle birlikte bürokrasi de hızlanacaktı. Alanının uzmanı olan kişiler bakan olacak, sadece kendi işine odaklanacaktı. Siyasetten gelmedikleri için zamanlarının hemen tümünü hükümetteki sorumluluklarına ayıracaklardı.
Bu sisteme karşı olanlar, kısa sürede pişman olacaktı. Onarın “ürettiği” sorunların hiçbiri yaşanmayacaktı...

***

Aradan bir yıl geçti. Her şey, herkes bir yana Erdoğan’ın ağzından şunu duyduk:
Sistemin aksayan yanları varsa, düzeltilir...” 
Bunun Türkçesi şu:
Sistemin işlemediğini ben de görüyorum. Bu aşamadan sonra geriye kesinlikle dönemeyiz... Durumu idare eden kimi düzeltmeler yapıp devam edeceğiz...
Sistemin aksayan yanlarını bir tarafa, yürüyen yanı yok!
Bir yılın genel görünümünü özetleyelim:
Meclis, sadece özel günlerde gözlerin çevrildiği, işlevi büyük ölçüde azaltılmış, törensel bir kurum haline geldi. 15 Temmuz’u “anlamlı” hale getirmek için bulabildikleri en ağırlıklı söz şu:
Gazi Meclis!
Evet, Gazi Meclis... Peki, nasıl gazi oldu?
Kurtuluş Savaşı’nı yürüterek, yöneterek... Mustafa Kemal’in Meclis’le cephe arasında adeta mekik dokumasıyla... O Meclis ki; Mustafa Kemal’e Başkumandanlık yetkisini sınırlı sürelerle verip, her seferinde denetleme yetkisini kullandı.
Bugün ne durumda?
Türkiye’nin savunmasıyla ilgili küresel güçler arasında kurmaya çalıştığı denge arayışında bir dizi olasılık konuşuluyor, Meclis devre dışı...
Meclis’le hükümet arasındaki bağ, sistemin bir anlamda can damarıydı. Bakanlar, bir sonuç çıkmasa bile gensoru verildiğinde ilgili konuya çalışıyor, hesap veriyordu. Eğer kendisini iyi ifade etmişse kamuoyu gözünde olumlu not alıyor, ağırlığı artıyordu. Edememişse, hep “çeke düzen” vermek yerine biraz da kendisine “çekidüzen” veriyordu.
Meclis’le, milletvekilleriyle, devamında milletle bağını koparan bakanlar, benzetmede hata olmaz, ipi koparmış gibi hareket ediyor. Gözettiği tek yer var, Saray...
Eskiden tam bir Bakanlar Kurulu idi, şimdi saraya bakanlar kurulu...
Meclis-bakan bağının kopması, milletvekillerini de icraattan kopardı. Milletin karşısında aciz bıraktı. Parlamenter sistemde hiç değilse, “Bakana söyledik, rica ettik” diyebiliyorlardı. Şimdi ricacı bile olamıyorlar.
Özellikle bütçe görüşmeleri zemininde devlet kurumları ile Meclis arasında iletişim olurdu. Bu da koptu. Bütçenin tek sahibi var, Saray.

***

İktidarın bu tabloda söyleyebildiği tek şey; aksayan yönleri düzeltiriz!
Düzeltme dediklerini de Merkez Bankası Başkanı’nda gördük. Bu “düzeltmenin” adı şudur:
Bozulmuş aşın tabağını değiştirmek!
Aş bozulduktan sonra tabağını değiştirseniz ne olur, kaşığını değiştirseniz ne olur!
Muhalefet açısından bakarsak, bu aşamadan sonra iki şey fayda vermez:
1-Sürekli sistemi eleştirmek...
2-Geçmişe dönelim demek...
Her ikisinin de geniş yığınlar katında karşılık bulması zor. Önce yaşanan garabeti halka iyi anlatmak, sonra çarkların birbirine bağlı olduğu, denetim gücü yüksek bir parlamenter sistemi toplumun önüne koymak gerekiyor.
Halk daha çok görerek anlar... Bunun örneğini yerel yönetimlerde vermek çifte kazanç sağlayacaktır: Hem yerel yönetimde başarılı olmak hem genel yönetime model oluşturmak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları