Deniz Yıldırım

‘Demokrasi ve Milli Birlik’

17 Temmuz 2019 Çarşamba

Pazartesi günü 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümüydü. Dikkatinizi çekti mi? Genellikle ya sürece iktidar katkısını vurgulamak için 15 Temmuz öncesi ya da kimi soru işaretleri açısından 15 Temmuz günü öne çıkarılıyor tartışmalarda. Elbette önemli; ama bunun yerine 15 Temmuz’dan bugüne uzanan sürece, yani uygulamaya bakmak; iktidarın “ders çıkardık” dediği sürecin pratiğine odaklanmak daha mantıklı değil mi?
Elimizde bir ölçü de var; 15 Temmuz anmaları “Demokrasi ve Milli Birlik” başlığıyla yapılıyor. “Demokrasi ve milli birlik” açısından üç yılda neler yaşanmış, birlikte bakalım.
Darbenin püskürtülmesinden sonra iktidar bunu demokrasiyi derinleştirmek için değil, demokrasiyi budamak için fırsata çevirdi. 20 Temmuz 2016’da önce üç aylığına OHAL ilan edildi; ama 7 kez uzatıldı ve kesintisiz iki yıl sürdü. Bu süreçte ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetilir hale geldi. Yürütme hem yasama hem de yargı karşısında adım adım bağımsız bir güce dönüşmeye başladı. Hukuksuz bir yapıyı tasfiye ederken yapılması gereken, benzer hataların tekrarlanmaması için denge ve fren mekanizmalarını daha da pekiştirmek, hukuk devleti ilkesine yönelmek değil miydi?
Bu koşullarda; yani OHAL varken, insanlar serbestçe tartışamazken, medya giderek iktidar lehine tekelleşirken, “sistem değişikliği” gibi gelecek kuşakları da etkileyecek bir anayasa referandumu kondu önümüze. Tarih 16 Nisan 2017. Sonuç ne oldu? Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu kaldırıldı; Saray devletin ağırlık merkezine dönüştü; cumhurbaşkanı kararname yetkisine kavuştu, yargı üstündeki AKP denetimi pekişti. Referandum günü YSK kararıyla mühürsüz pusulaların geçerli sayılmasını anmıyorum bile.
Darbeciler Meclis’e saldırmıştı 15 Temmuz gecesi. Bütün partiler Meclis’te birlikte tutum aldı, birlikte direndi. Ne beklenir bu durumda? Saldırı nereye geldiyse, orası güçlendirilir. Öyle mi oldu? Hayır. 15 Temmuz’dan sonra getirilen yeni sistemle Meclis’in yetkileri budandı; sistem karar, uygulama ve denetim açısından Saray’da bir kişinin elinde tekelleşti. AKP’li milletvekilleri bile yürütme karşısında “Züğürt Ağa’ya döndük, Meclis’in etkisi kalmadı” diye şikâyet ediyor şimdi.
15 Temmuz’dan “ders alınmıştı”, “artık liyakat önemli”ydi bir de. Sonuç mu? Evet, haksızca devlete yerleşen bir yapı adım adım tasfiye ediliyor. Ama “liyakat” görüntüsü oluştu mu? Bazı konumlara gelebilmek için birilerinin kızı, oğlu ya da gelini, damadı, akrabası olmak gerektiği hissiyatı iyiden iyiye pekişti vatandaşın gözünde. Devlet kadrolarına soru çalarak, hak yiyerek girip yerleşen, insan yerleştiren bir yapının tasfiyesinden sonra eş dost, akraba ya da parti ataması algılarını kırmak, bu konularda daha dikkatli davranmak gerekmez miydi?

Milli Birlik
Dendi ki “dini siyasete alet etmenin sonuçları bunlar”; iyi de, ders alındı mı? Dini kullanan bir suç örgütü tasfiye edilirken, din üstünden siyaset, ticaret yapan başka yapıların devlette yer tutması; aidiyetlerini başka kimliklere göre belirleyenlerin doğan yeni boşlukta serpilmeye başlaması bir hayal ürünü mü? İki Barış dostumuz METASTAZ’ı boşuna mı yazdı?
Oysa 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP Genel Merkezi’ne dev Atatürk posteri asılmıştı. Sonra ne oldu? 10 Kasım günleri Diyanet andı mı Atatürk’ü, değerini anlattı mı? Yoksa 9 Kasım’da başkalarını mı ziyaret etti? Ya okullarımızdaki durum? Atatürk, laiklik, bilimsellik daha mı iyi öğretildi bu süreçte; yoksa eğitim sistemimizden daha da mı silindi izleri? Aidiyeti ortak vatana değil de, gruplara, yapılara, cemaatlere, çıkar örgütlerine olanlar öne çıkarsa; yurttaşlık pekiştirilmezse nasıl olacak bu “milli birlik” mesela?
“Milli Birlik” demişken... Türkiye tarihinin en kutuplaştırıcı söylemiyle karşı karşıya kaldık son iki yılda. Muhalefet partilerine, liderlerine “terör işbirlikçisi”, “illet”, “zillet” sözleri havada uçuştu. Ana muhalefet partisi lideri bir şehit cenazesinde linç edilmek istendi; “milli birlik” diyenlerden arayan, geçmiş olsun dileği ileten kaç kişi oldu? Yoksa meydanlarda muhalefet yuhalatma geleneğiyle mi “milli birlik” sağlanacak?
Sahi, bir de son sorum var: OHAL sürecinde işçi ölümleri niye arttı mesela? İşçiler, emeğiyle geçinenler “milli” birliğin parçası görülmüyor mu?
Ben sadece geçmişe ya da 15 Temmuz gününe değil; o günden bugüne geçen sürece bakarım. En sağlıklısı bu. Size de öneririm.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları