Meriç Velidedeoğlu

‘Gül’ ile ‘Gülistanlık’ mı?

19 Temmuz 2019 Cuma

Eski bakanlardan Ali Babacan, AK Parti Kurucu Üyeliği”nden “istifa” ettiğini açıkladı geçen hafta sonu.
Aslında, “17 yıldır, T.C. Devleti’ni yöneten ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, ‘AKP’nin, ‘Kurucu Üyeliği”nden istifa ettiğini açıklıyordu.
Geçen hafta boyunca da, çok konuşulup, dile getirildiği gibi, AKP iktidarının 58. ve 59. Hükümetlerinde, ekonomiden sorumlu olan Devlet Bakanlığı görevinde bulunmuştu Babacan; şimdi de, “Türkiye için yepyeni bir gelecek vizyona ihtiyaç var, Türkiye’nin bugünü ve geleceği için yeni bir çalışma başlatmak gerek!” görüşüne dayanarak “yeni bir parti” söylemiyle ortaya çıktı, sırtını da 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e dayadı.
Dünyanın hızlı değişimine uygun olarak, “ileri demokrasi” ile “insan hakları”nın “temel” olduğunu, bir bir vurgulayıp ortaya koydu.
Görüldüğü gibi, “demokrasi” demiyor, “ileri demokrasi”den söz ediyor; “laiklik” demokrasinin temel dayanağı olduğuna göre, “ileri laiklik(!)” de söz konusu olabilir, dolaysiyle değerli dostlar, bu “laiklik” konusuna kısaca değineyim diyorum; kuşkusuz, A. Gül’ün laiklik anlayışına değinip, anımsatarak.
Gül’den önceki Onuncu Cumhurbaşkanımız A. N. Sezer, ant içerek (yemin ederek) göreve başlarken, anayasada belirtilen tanım ve anlayışa bağlı bir “laiklik görüşü” dile getirip: “Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü değildir. Laiklik, tüm özgürlüklerin, bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğünün de güvencesidir. Laiklik, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzenin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılmayacağı düzenin adıdır” demiş, ardından da, laikliğin bir “yaşam biçimi” olduğunu vurgulamıştı. (16.5.2000)
A. Gül de, bu tutumu sürdürmüş, yeminin hemen ardından, Sezer gibi laikliği öne çıkaran bir konuşma yapmıştı. (28.8.2007)
Oysa Gül, daha önceleri yaptığı konuşmalarda, “Türkiye’ye en ağır tahribatı, ‘laiklik ilkesi’nin yaptığını, Cumhuriyetçi dönemin sonuna gelindiğini, ‘laik sistemi’ kesinlikle değiştirmek istediklerini; anayasanın cumhuriyeti ve laikliği tanımlayan, koruyan ilk üç maddesinin çok ilkel olduğunu; (...) laik düzenin, Türkiye’de İslamı camiye hapsettiğini, oysa İslamı bir ‘hayat tarzı’ olarak benimsemek istediklerini” açıkça ortaya koymuş, medyada da bolca yer almıştı, 1990’lardan 2000’li yıllara dek...
Ne ki, A. Gül, tüm bunları dile getiren sanki kendisi değilmiş gibi, Cumhurbaşkanlığı yemini ederken, “laik Cumhuriyet ilkesi”ne bağlı kalacağına rahatlıkla söz vermiştir...
Dahası değerli dostlar, bilmem ki “iz” bırakmış mıdır, Necmettin Erbakan Hoca’nın, “Refah Partisi (RP)” ile ilgili -halk arasında- “Kayıp Trilyon Davası” olarak adlandırılan olay?
“Refah Partisi”ne, 1997’de yapılan, “Hazine” yardımının -o günlerdeki değerlendirmeye görebir “trilyonluk kısmı”, gerçekte harcanmadığı halde, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği iddiasıyla Başkan dahil parti yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu.
Genel Başkan Yardımcısı A. Gül de, Erbakan’la brlikte sanıklar arasında bulunuyordu.
İnsan bir zamanlar Başbakan Erdoğan’ın, oğlu Bilal’e telefon edip evlerindeki belgelerin, kâğıt parçalama makinesinde parçalanmasını istediği o günleri anımsayınca “Eh, siyasette oluyor böyle şöyler diyor(!)...”
Günümüze dönersek, Babacan bu parti kurma çalışmalarında uyacağı, izeyeceği temel ilkenin, “hukukun üstünlüğü” olduğunu bildirip, bu ilkenin vazgeçilmez olduğunun altını çiziyor, kuşkusuz katılmamak olası değil; ne ki hangi hukuk?
Dayandığı, destek aldığı A. Gül’ün kabul ettiği hukuk açıkça ortada, “dinsel hukuk”; Erdoğan yıllardır haykırıyor: “Allah’a şükür şeriatçıyım!” diye...
Bu durumda değerli dostlar, Babacan’ın kuracağı partiyle, Erdoğan’ın iktidarının güç durumda kalıp partisinin parçalanacağına sevinenlere, “Ha o, ha bu!” diye seslenmenin bir yararı olur mu?
Ya da, “Gül ile Gülistanlık mı?” diye sormanın... Ne dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları