Neden ABD Sistemi?

20 Temmuz 2019 Cumartesi


Celal Bayar’ın anılarında şöyle bir bö­lüm var:
Mustafa Kemal; Meşrutiyet zama­nında olsun, Büyük Millet Meclisi devresinde ve daha sonra Cumhuriyet zamanında olsun, Millet Meclisi’nin kabil olduğu kadar kuvvetli olmasını isterdi. Memleket işleriyle layıkıyla meşgul olabilmek için hükümetin azami derecede kuvvetli bulunmasını şart görür; kuvvetli bir hükümetin de ancak kuvvetli bir Meclis ile temin olunabileceğine (gerçekle­şebileceğine) kani bulunurdu (inanırdı).
AKP’nin devamı olmakla övündüğü De­mokrat Parti’nin (DP) kurucularından ve cumhurbaşkanlarından Celal Bayar bile Atatürk’ün sistem seçeneğini açık seçik dile getirmiş.
Bu durumda, Atatürk’ün kurduğu ve ya­şamı boyunca koruduğu CHP’nin, meşruti monarşi bulamacı ile örtülmüş padişahlık sistemi karşısında, demokratik parlamenter sistem varken “ABD’dekine benzer başkan­lık sistemi”ni savunmasını anlamak epey zorlaşıyor açıkçası.

S-400’ün anlamı
Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş, S-400 savunma sistemi ile ilgili kamuoyunda oluşan kimi sorulara yanıt verirken altı çizil­mesi gereken bir yorum yaptı:
Dış politikada çıkarlar yarışır, ülkeler bir­birine âşık olmaz.
Yani bir ülke, başka ülkelere yapışmaz. Ulusal çıkarını korur, kollar. Yapışırsa ne olur?
Örneğin, Irak lideri Sad­dam, Batı’dan aldığı silah ve savunma sis­temlerini Körfez Savaşı’nda çalıştıramadı. Çünkü onların yazılımları, sis­temleri satanların elindeydi.
Türkiye, dışarıdan aldığı ATAK helikop­terlerinin yazılımlarını, mühimmatlarını ve pilot eğitimlerini yerli şirketlere yaptırdı da ne oldu? Bu helikopterleri başka ülkelere satamıyoruz, çünkü satıcılar izin vermiyor!
Ruslar da, S-400’lerin yazılım kodlarının ikinci bir tarafa verilmesinin söz konusu olmadığını açıkladılar. Bir ülke düşünün, Kürecik radarını ABD’den, savunma siste­mini Rusya’dan alır; ulusal tank fabrikasını da Katarlıların emrine verir.
Kimileri, “askeri silahların, sistemlerin kaynağı çeşitleniyor, bağımsızlığımızı pekiş­tiriyoruz” diyorlar ya, şaşırıyoruz.
Dediklerine kendilerinin bile inanmadığı­na eminiz.

Karalara inat
Bir ülkede adaletsizlik birdenbire mi bo­yutlanır, yoksa bir temeli mi vardır?
Bu soruyu yanıtlamak için bundan 41 yıl önce bir temmuz sabahı aramızdan alınmış olan yazar, düşünür Bedrettin Cömert’in öyküsünü bilmek gerekir:
Bedrettin Cömert, 11 Temmuz 1978 günü ırkçı bağnazlar tarafından vurulur. Katilleri yurtdışına kaçar, biri karanlık ilişki­lere girdiği için öldürülür, öbürü yıllar sonra geldiği Türkiye’de beraat eder!
Aramızdan alınan, yalnızca Cömert’in bedeni değil, çalışkan bilincidir de aynı zamanda. Uzun yıllar boyunca öğretmen­liği ile binlerce öğrenci yetiştirecek, bilim insanlığı ile topluma yeni değerler aşılaya­cak, araştırmaları ile ulusal birikime katkı sunacak, yapıtları ile aydınlanmaya yön verecek bir insan yitirilmiştir.
Onları öldürenlerin sırtı sıvazlana sıvazla­na geldiğimiz uygarlık adına utanılası nokta bellidir: “6 yaşındaki kızlar evlenebilir” di­yenler çocuklarımızın arasında dolaşırken onun sapkınlığını dile getiren gazeteciler de, iktidarı eleştiren siyasetçiler de soruş­turuluyor; 10 yaşındaki çocuğu taciz eden­ler ise “iyi hal”den serbest bırakılıyor.
Bedrettin Cömert’in “Tek Mümkün” şii­rinde dediği gibi:
masal masalı yer büyür koca gerçek / akar mavilerim bütün karalara inat
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları