Server Tanilli

Gitgide Kararan Bir Ufka Bakıp...

11 Ekim 2008 Cumartesi

Haftamıza onulmaz acılarla girdik... Kürt sorununu çözme yolunda gayret edenler az da değil. Ama böyle bir ortamda nasıl konuşabiliriz?

Kan akıyor, yazık!

*

Eylülün son günlerinde Birleşik Amerikada patlak veren; oradan Avrupaya sıçrayan, giderek bütün dünyayı etkilemeye başlayan mali bunalım, dünyanın dilinde.

Tartışmalar, görüşler, kestirmeler...

Doğal olarak, panik ve gitgide yayılan güvensizlik...

Ekonomiyi kurtarma yolunda ilk girişimler ABD Kongresinden geldi; ardından, Avrupa kapitalizminin ağabeyleri bir şeyler yapacaklar, yapıyorlar... Özetle, ilk önlemler alınıyor; sonra da, geleceğe dönük olarak ekonomiye az buçuk disiplin ve sorumluluk getirip devlete yetkiler tanınacak.

Ya yeni liberalizmin zırvaları?

O bir süre terk edilecek, ama fırsatı kollayıp yeniden Piyasa güçleri, ileri!komutası verilecek; tekrar soygun başlayacak, halka bir kemik atılıp milyarderlerin sayıları daha da artacak, bir eyyam yeni liberalizm ve gecikmeden bir başka mali bunalım, ardından devlet yeniden göreve...

Ne bu cehennemî gidiş-geliş”?

Kapitalizmin yaşamı, soluk alıp vermesi!

Tam sağlığa kavuşması mümkün değil mi? Hayır değil!

Karl Marxın ilk büyük buluşu da budur!

Tarihe diyalektik baktığı için, kapitalizmi sağaltma yerine, insanlığın kurtuluşunu yeni bir düzenden, sosyalizmden bekler; onu kuracak olan da, kapitalizmin ürünü olan proletaryadır, yani işçi sınıfı! Kapitalizmi kuran burjuvazi idi, sosyalizmi yaratacak olan da işçi sınıfıdır.

Nasıl bir yolla? Devrim, yani ihtilal yaparak!

Konunun burasında, okurlara tarihsel bir örnek olarak, Yordam Yayınlarda çıkan, Marx ve Engelsin ünlü Komünist Manifestosunu -ve hakkında yazılanları- salık vereceğiz.

*

Marx ve Engelsin mücadele verdikleri yıllarda demokrasi yoktu; öyle olduğu için, kapitalist iktidarı yıkmakta ihtilale görev veriyorlardı. Ne var ki, bu yolla sonuç da alınamıyordu.

Nitekim, Komün Başkaldırısı (1871) hüsranla bitti.

1917’de ise, Rusyada sosyalist devrim iktidara geçti; onu başka devrimler izleyecektir.

Ne var ki, Birinci Dünya Savaşından sonra ortalığa dökülen faşizme karşı İkinci Dünya Savaşının kazanılması, demokrasiye de yolları açtı: Batı demokrasisi dediğimiz şey, özellikle de sosyal devlet kavramı işte bu sürecin ürünüdür. Hem ötede, Sovyetler Birliğinde, devrimin işçi sınıfına kazandırdığı hakları, Avrupada yapmaktan başka bir şeyi yoktu burjuvazinin.

Ama burjuvazinin kalleşliğine de bakınız: Sovyetler Birliğinin çökmesinin ardından, yeni liberalizmin yaygaralarına da bakıp, Batı burjuvazisi sosyal devlete verdiği desteği çekmiştir.

Aynı aptallığı bizim burjuvazimiz de yaptı.

Burjuvazi de değil bir talancı olan AKP, bir mirası da yok etmiştir...

Ama Avrupada ve bizde, demokrasiye bir bütün olarak sahip çıkan, başta işçi sınıfıdır. Doğaldır ki, işçi sınıfı, demokrasiye olduğu kadar sosyalizme ahdini de sürdürüyor.

Şunu da söylemeli: Batıda kapitalizmin kalesindeki çöküşlere bakıp korkuların esiri olacak yerde, gelecek için cesur kararlara da gitmeliyiz. 1950lerle tıkıldığımız kalkınma yolunun, en başta bunun yanlış olduğunu artık görüp yeni bir istikamete yönelmeliyiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye Nereye Gidiyor? 10 Ağustos 2009
Masal ve Gerçek... 7 Şubat 2009

Günün Köşe Yazıları