Bir rahat yok!

28 Temmuz 2019 Pazar

Dostlarım beni apar topar alıp Bodrum’a taşıdılar. O kargaşada, bilgisayar çantamı evde unutmuşum. F klavye kullandığım için kendimi çok çaresiz hissettim. Neyse ki, kâğıt kalem ve sözcüklerimi yazıya geçiren bir teknoloji programı var. Yani pazar gününüz boş geçmeyecek. Acayip müjde verdim.
Bu hafta Facebook’ta beni dehşete düşüren iki haber okudum. Biri Adana’nın Seyhan ilçesinde, hamile bir kediyi (adı Çıtır) nereden buldukları belli olmayan Pitbull cinsi bir köpeğe yem olarak atan üç ergenin hikâyesi. Üç ergen şikâyet edilmiş ve karakol yolunda giderken orada bulunan bir yurttaş sormuş: “Bir kedi öldü, hiç mi üzülmedin?” Ergenlerden biri, büyük bir özgüvenle şöyle demiş. “Ben seni vursam bile üzülmem. Bir kediye mi üzüleceğim.” Orada bulunan diğer ergen ise, fotoğrafını çeken başka bir yurttaşa şöyle seslenmiş, “Çek abi çek, millet yakışıklı görsün.” Bu arada öbürü: “Abi, arkadaşlara selam, çatışmaya devam. Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter!
Bu dehşet itiraflar ve sözler. Ülkemizde pek çok erkeğin bilinçaltını bu ergenler tüm saflığıyla itiraf etmiş. “Öldürmek” artık doğal bir eylem olarak, genç yaşlı, herkesin gündeminde:
Plajda koltuk kavgası ölümle bitiyor.
Trafik kavgası ölümle bitiyor.
Kadınları ve çocukları öldürmek ise, ülke erkeğinin en temel işlerinden biri oldu. Özellikle kadın cinayetlerinde, sürekli indirim uygulayan hâkimler ve savcılar da bu eylemin dışında değil. Bireysel ve kitlesel silahlanmayı bu denli teşvik ederseniz, hukuk ve adalete güveni bu denli yıkarsanız, sonunda ülke her alanda kendi küçük mafyalarını kuran çetelerin istilasına uğrar. Bugünkü durumumuz budur.
Bir de milli bir sporumuz var. Eşcinsel ve trans bireylere uyguladığımız aşağılama. Gene sosyal medyadan öğrendim, arkadaşı trans birey Hande Kader’in korkunç bir cinayete kurban gitmesi ve yakılması nedeniyle bunalıma giren trans birey Didem Akar da acılara dayanamadığı için intihar etmiş. Acılara dayanamadığı için. Çünkü onlar, “çok namuslu” ülkemizde “tu kaka” edilen insanlar. Her yerde aşağılanan, her yerde yüzlerine tükürülen, her yerde gece yarısından sonra evlerinin önünde duran arabalardan inen “çok namuslu” bireylerin ziyaret ettiği insanlar. Bu “çok namuslu” insanlar onları sokaklarda istemiyorlar. Onlara seks işçiliğinden başka iş yok. Onlar öldüklerinde aileleri “biz onun gibi bir namussuzu gömmeyiz” deyip ölüsünü kimsesizler mezarlığında bırakırlar. Ardından, ailecek gidip tapu dairelerinde onlara ait evleri çok sevinerek üstlerine geçirirler. Çünkü onlar, “çok namuslu” aile bireyleridir.
Bir başka açıdan söz edelim. Ülkemizde artık uyuşturucu yaşı 12’ye indi ve 37 yaşındaki uyuşturucu bağımlısı, Adana’da, çok sevdiği motoruyla köprüden atladı. Kısacası intihar etti. Annesi gözyaşları içinde şöyle dedi: “Bugün benim bayramım. Davul çalacağım. Çünkü oğlum uyuşturucudan kurtuldu.” Anne 17 yaşından beri oğlunu kurtarmak için her türlü tedaviye başvurdu, ama uyuşturucu öyle bir şeydir ki, kimsenin peşini bırakmaz. Azrail sürekli onların çevresinde döner. Şu an ülkemizde ne yazık ki binlerce işsiz genç uyuşturucunun ve depresyonun eşiğinde. Ve kimselerin umuru değil.
Yani Bodrum’da olup da bunları yazmak da tuhaf. Kendimi tuhaf buluyorum. Bütün bunlardan sonra şunu söyleyeyim, siz benim oldukça cesur olduğumu düşünürsünüz. Ancak, dün gece arabayla (iki kadın) ağaçlıklı bir yola girdiğimizde orada ışıklarını kapatmış polis arabasını görünce, arkadaşım değil ama ben korktum. Geriye dönelim dedim.
Vay canına, ülke ne hale gelmiş.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları