Küçülürken...

12 Ekim 2008 Pazar

Krizin, en çok öngörebilmiş olanların bile itiraf ettikleri gibi Bekliyorduk ama bu kadar büyük olacağını, derinleşeceğini asla öngörmemiştikboyutuna ulaşması, dünya çapında alınan onca önlemden sonra, piyasaların her yerde düşmeye devam etmesi, dünyanın her yerinde paniğin reel ekonomiye, milyarların yaşamına yönelmesine yol açtı. Bizde de en büyük kor-ku, reel ekonomiye nasıl, ne boyutlarda yansıyacağı üzerinden...

Sağduyu, vicdan sahibi olanlar şimdiden uyarıya başladılar: Piyasaların krizi bir günde reel ekonomiye yansımaz. Henüz ortada ekonomik bir gerekçe yokken işyerlerinde üretim düşürmek, işçi çıkarmak vicdansızlık olurdiye. Reel ekonominin büyüklerinin örgütü TÜSİAD’ın çıkışı kaygılı. Dünkü, TÜSİAD ile Koç Üniversitesinin ortaklaşa düzenledikleri Küresel kapitalizmin geleceğibaşlıklı uluslararası toplantının başlığı bile kaygının boyutları için işaret sayılabilir. Başkan Yalçındağ, açılış konuşmasında, yüzyılın en büyük krizine Türkiye’nin 4.5 milyarlık cari açıkla yakalandığının, ihracatının odağı AB ülkeleri ile Rusya’nın krizden en çok etkilenen ülkeler olduklarının altını çizdi. Türkiye’yi, sağlıklı değerlendirilemeyen büyüme yıllarının ardından, daha önceki küçülme tahminlerinin çok üstünde bir küçülmenin beklediğini söyledi.

Zaten IMF, aynı gün dünya için, gelişmiş ülkeler dahil, gelişmemiş ülkelerde daha fazla olacağı varsayımı ile, hem bu yıla ait hem de gelecek yıla yönelik büyüme rakam tahminlerini yarı yarıya düşürdü bile. Karamsarlar, içinde Türkiye olmak üzere pek çok ülkede eksi büyümeden söz açar oldular.

Küçülme sözcüğü, kapitalist düzende, işçi çıkarmaları, üretimin düşürülmesi, işsizlik ile eşanlamlı. 2002 krizinin işsizlik vurgununun acısını unutamamış, nüfus artışı bağlantılı iş yaratamamış ülkemizde, sokaktaki insanımızın en iyi bildiği acı işsizlik değil mi? Kendisinin ruhunu teslim ettiği bir işi olsa dahi, ailesinde işten çıkarmanın tadını tatmamış, en azından yeni yetişen genci işsiz kalmamış olanı var mıdır?

***

En son, en ciddi TİK verileri üzerinden yapılmış araştırma sonucuna göre, 2 milyon 237 bini resmi kayıtlarda yer almış, 3 milyon 891 bin işsizimiz var. Çalışma çağı nüfusumuzun yüzde 23.7’si, yaklaşık her 4 kişiden birisi zaten kriz öncesinden işsizdi. 2002 krizi sonrası, AKP iktidarlarında, Erdoğan hükümetleri icraatları, IMF reçeteleri uygulamalarında, yakalanmış kimi büyük şanslar vardı. Halkın ağır bedel ödemesinden sonra, krizlerin ardından kapitalist düzende otomatiğe bağlanmış iyileşme sürecine, dünya piyasalarının parlak yılları eklenmişti. Kanlı petrolün önlenemez yükselişi ile, piyasalarda gidecek yer arayan bol paradan Türkiye’ye de önemli paylar düşmüştü. AB ülkeleri, başta Rusya, ihracatta önemli pazarlarla, önemli yükselişler yaşanmıştı. Üst üste ortalama yüzde 7’ler gibi çok parlak bir büyüme sürecini yakalamıştık...

Gerçi reel ekonominin kimi çok anlamlı, önemli verilerinin iyi gitmediği yolunda uyarı yapmaya çalışan ekonomistlerimiz de vardı; çoğunun gazetemizde de yer alan rapor ve uyarılarında, durmadan piyasalardaki pembe tablonun, Türkiye’de işlerin iyi gittiği anlamına gelmediği anlatılmaya çalışılıyordu. En çok ortalama yüzde 7 gibi anlamlı büyümenin Türkiye’de işsizlik sorununu çözmediğinin, istihdamın artmadığının altı çiziliyordu. Büyüme paralelinde iş yaratılamamasının üretimin mo-dernize edilmesi ile açıklanamayacağı vurgulanıyordu. İstihdam artmıyordu, çünkü Türkiye’de üretiliyor görünen, ihraç edilen ürünler giderek daha büyük oranlarda ithalata, hazır ara üretimlere dayanır olmuştu. Pamuk üretiminden vazgeçmiş, kumaşını bile ithal eden, tekstil ihracatı eğer yüzde 65’ler üstü ithalata oturmuşsa, bu iyi bir şey değildi. İhraç edilen otomobilin kapı tokmağı bile ithal malı ise, o da öyle. Ortalama yüzde 60’ları bulan oranlarda ithal ürünlere oturtulmuş bir ihracat ürünü üretimi, işsizliği ortadan kaldıramayan bir büyüme, ekonomik gelişme olabilir miydi?

***

İşte cari açığı da çok büyüten, Türkiye’deki gerçek üretime dayanmayan, ihracat, piyasalar düzenine oturmuş bir büyüme, Türkiye’nin düze çıkmakta olduğu anlamına gelmiyordu. Şimdi de işsizlik yaramıza merhem olamamış bu büyümenin hızla küçülmesinden, hatta belki de eksilere dönüşme olasılığından söz ediyoruz. Şairin cümlesindeki gibi, olursa,felaketimiz olur, ağlardık..

Hani Başbakanı, Cumhurbaşkanı, ilgili bakanları koro halinde, AKP iktidar kadroları; bu krizin, 2002 deneyimimizden, piyasalar krizinin bizi daha hafif vurabileceğinden söze girerek, Türkiye için bir şans olabileceğinden söz ediyorlar ya.. Krizden önce sigortalı işçi sayısına yaklaşmış işsiz sayısı olan bir ülkeden söz ettiğimizi unutmadan, biz deEvet Türkiye için yakalanmış bir şans olabilir..demek istemez miyiz? Şeytana pabucunu ters giydiremez miyiz? Çok anlamlı rakamlarla büyürken, işsizlik sorununa çözüm üretememiş, işsiz sayısını azaltamamış bir ülke olarak, küçülürken işsiz sayısını azaltacak, istihdamı büyütecek üretim koşullarını, mucizesini yaratamaz mıyız?

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sallanan piramit 26 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları